S/Y Lolita – 2022 Ege seyrimiz – 35 gün sert rüzgarlar eşliğinde



11.07 – Symi : Symi bizim Yunanistan’a giriş limanımız. Giriş işlemleri alıştığımız olağan şekilde hallolacak derken, limana girişin kapalı olduğunu öğreniyoruz. Liman dolu çıkacaklar var diye bir bilgi var ama ne derece doğru belli değil. Gelen bütün tekneler bizim gibi alargada bekliyor. Herkes sinir kesmiş durumda - bazı tekneler vazgeçip başka koylara yönleniyorlar ama bizim öyle bir şansımız yok. Neyse büyük bir ferry hareket edince limana yönleniyoruz ama bu sefer de sahildeki polis önce pasaport iskelesine gidin diyor. Zaten yerler sınırlı ne kadar müsait tonoz varsa o kadar tekne alacaklar.  Demir atmak yasak. Atanlara da müdahale ediliyor. Pasaport rıhtımına baştan demir ve kıçtan kara çalkantılı suda bağlanıp, giriş damgamızı alıyoruz. Bir gözümüz teknenin kıçında rıhtıma vurdu vuracak. Sıra bekleyen teknelerin önünden limana giriyoruz girmesine ama bu sefer de palamarları 1- 1,30 saat alargada bekliyoruz. Bizden önce girip yanaşamayanlar epeyce bir çapariz veriyor bu yanaştırma operasyonuna ki sadece bir tane bot var ve 2 palamar görevlisi. Özetle tam bir eziyet. Neyse sıra bize geldiğinde bir de şansımıza istenmeyen gürültülü diskotek önüne bağlamamızı söylüyorlar. Gece hapı yuttuk demektir. Uyku yok. Ama yapacak bir şey de yok. Asık suratla halatları verip kıçtan kara oluyoruz. Gelen polis sabah 8:00 de buradan ayrılın feribot gelecek diyor. Tamam diyoruz. Zaten daha fazla kalmaya niyetimiz de yok. Ardından gümrük ve port police işlemlerini halledip, rutin girişi saatler sonra tamamlıyoruz. Akşam gümrüğün karşısındaki bahçeli restoranda (Taverna Vasilis) yemekle kendimize geliyoruz. Artık öncelikli tercihimiz o gün mutfakta pişen yemekleri tatmak yönünde. Yemek öncesi gerekli vazgeçilmez kumanya (!) eksiklerini tamamlayıp, tekne su hattının biraz daha gömülmesine neden oluyoruz. Sonra tekneye dönüp müzik başlamadan sızmaya gayret ediyoruz, nasılsa uyanacağız.

12.07 – Kos 39M(nm) Sabah fırın ziyaretinden sonra halatlarımız çözüyoruz. Palamar botu ortada yok ama hava sakin. Knidos’a kadar rüzgarsız güzel bir havada makine seyriyle burnu dönüyoruz. Burnu döndükten sonra çırpıntı başlıyor. Olta suda ama ilgi gösteren yok. Düz rota biraz da kafadan esen sert rüzgarla bulutlu bir havada Kos’a tırmanıyoruz. Eski limanda yer ayırtıp parasını ödemiştik. (Yaklaşık 40 Euro) Yoksa Kos zor bir liman genelde de dolu oluyor. Gelip yer bulamayan tekneler olduğunu gözlemliyoruz. Zaten marinada da yer yok ama biz de orasını tercih etmiyoruz. Bu defa biraz daha iç kısımda bir boşluktan liman görevlisi el sallayıp biz tonoz veriyor. Daha önceleri demir atardık, ama anlaşılan lokal teknelerin boşalttığı kısımda yer var. Bu da iyi, burada demir atmak biraz riskli, her an bir başka tekneye takabilirsiniz. Yanaştıktan hemen sonra polise gidip transit log damgasını işlettik. Kos’ta da favori bir restoranımız var. Hatta keşfimiz hemen pandemi sonrası döneminden kalma. Alberto, eski limanının iskele tarafında Türkiye sahiline bakıyor.  Yemekleri de güzel konumu da, denizin üzerinde. Kos her zamanki gibi, hareketli. İngilizler ve Nordikler burayı doldurmuş durumda. Ada cıvıl cıvıl. Yarın hava esecek ama bizim hafiften kuzeye tırmanmamız lazım.  

13.07 – Kalimnos 17M(nm) Sabah yolluk alışverişi takiben limandan ayrılıp kuzey burnunu açıktan alarak Kalimnos yönünde dümen tutuyoruz, hava sert olduğundan dalga çok ve ayrılan tekne neredeyse yok gibi.  Bir taraftan kahvaltıyı hazırlarken aniden tekne öne doğru sendeleyip duruyor, kısa bir şaşkınlıktan sonra oldukça açıkta bir kum bankına dokunduğumuzu anlıyoruz, oysa haritada 6-7 metre derinlik görünüyor. Anlaşılan kuzeyli rüzgarlar bu sahilde derinliği azaltmaya devam ediyorlar. Artık bu burunda haritaya da fazla güvenmemek gerek. Pserimos’un güney sahilinde kuytuya girince dalga azalıyor ve nefeslenme imkanı buluyoruz. Rüzgar öylesine serin ki, şu Pserimos limanına girelim bir demir atıp yüzelim demek bile aklımızdan geçmiyor. O limanı gözlüyorum, bir iki tekne dışında kimseler yok, oysa yazın bu mevsimde Kos’tan buraya günübirlik teknelerle her gün yüzlerce tatilci gelir. Sert hava o turların iptaline yol açmış. Orada mı kalalım yoksa devam mı edelim derken (Kalimnos’ta yer bulamama ihtimalini düşünerek) devam etmeye karar veriyoruz.  Öğleden sonra önümüzde ve arkamızda hiç tekne görmeden Kalimnos’a girip şansımıza boş bulunan son yere kıçtan kara bağlanıyoruz. Orada bir liman görevlisi bize yardımcı oluyor.  Kalimnos’ta pek değişen bir şey yok. Yeni tespit ettiğim birkaç balıkçı dükkanı var, biraz yemlik kalamar alıyorum.  Liman içinden kalkan bir otobüs’e atlayıp adanın arkasında bulunan Telendhou sayfiye kasabasına gittik. Taşlık bir plajdan denize girdik. Bir patates kızartması ve soğuk birayla neşemizi bulduk.  Yaz ortası olmasına rağmen burası kalabalık değil. Turist yok gibi az, pansiyonlar kapalı – plaj da boş sayılır – Oysa Kos böyle değildi.  Bu durum 2 yıl süren pandemi sonrası bu sezonun da oldukça sıkıntılı geçeceğine işaret ediyor. Limana geri dönüp akşam yemeğinden sonra yatıyoruz. Şehir sakin.


14.07 – Kalimnos / Palionisos 11M(nm) Kalimnos’tan ayrıldıktan sonra yine kuzeyli rüzgarları kafadan alarak, Kalimnos’un kuzey doğusunda kuzeye kapalı koy olan Palionisos’a giriyoruz. Burada daha önceden ayırtmış olduğumuz bir tonoza bağlanıp, öğleden sonra yüzme ve dinlenme molasının keyfi çıkıyor. Akşam batı sahilindeki Taverna Kalidonis’e konuk oluyoruz. Pothitos harika bir kleftiko (dana incik) yapmış – yeme de yanında yat cinsinden. Keyifle yiyerek tekneye geri dönüyoruz.


Bu koydaki tonozlar akşam saatinde doluyor. Yatmadan tekneden bir kalamar oltası sallandırıp, uykuya dalıyoruz.

15.07 – Alintas (Leros) 12M(nm) Sabah kalktığımızda bir de ne görelim : Oltaya kalamar takılmış. Oltayı toplayıp kalamarı sudan çıkarmamızla hayvan seri şekilde ve okkalı boyutta mürekkep fışkırtıyor, üstümüz başımız batıyor, ama onu tekneye alıp, akşam yemeye hazır hale getiriyoruz. 2 kişiye fazlasıyla yeter. 

Ardından halatı çözüp adanın doğu sahilinden Leros’a tırmanıyoruz. Hedefimiz Panteli sahili. Hava yine kuzeyli ve yine sert. Birkaç yunus  sancak tarafımızda yemleniyor. Leros’un güneyinde balık baksak da nafile, hala vuran yoklayan bir şey yok.  Panteli koyu tekne dolu, çoğu Türk bayraklı bir sürü tekne. Buraya tonozlar atılmış ama neredeyse hepsi dolu. Boş olanlar içinse anlaşılan rezervasyon yaptırmak lazım. Sandalla tonoza tekne bağlayan sinirli bir palamar sağa sola köpükler saçarak bağırıyor ve tonoza davrananları sert bir dille kovuyor. Burada ciddi bir bedel ödemek gerekli sanırım, iri boylu yatlar üzerinde elinde puro güneş gözlüklü semirmiş göbekli adamlar mangırı verince öncelik alıyor anlaşılan. Burası bize gelmez diyerek Alintas’a gitmeye karar veriyoruz. Bir sonraki koyun kuzeye kapalı boş sahilinde demir atıp bir kayadan halat alıyoruz.


Değme keyfimize, pırıl pırıl suda yüzüp yıldızların altında güzel bir akşam geçiriyoruz. Bu sert havalar her yerde tekneleri limanda - demirde ya da tonozda hareketsiz tutuyor olmalı. Bu da bize yarın Lipsi’ye erken gitmemiz gerektiğini fısıldıyor.

16.07 – Lipsi 10M(nm) Sabah erkenden yine kuzeye dümen tutup, yer bulma telaşıyla balık bile bakamadan Lipsi’nin koyuna giriyoruz. Neyse ki bir girerken ayrılan bir iki tekneden adadan ayrılıyor. Beton iskelenin doğu rıhtımına demir atarak kıçtan kara bağlanıyoruz.


Lipsi sahiline geniş bir beton rıhtım yapılmış, önceki senelerden en büyük farkı bu. Buraya lokal tekneleri ve balıkçıları bağlamışlar. Restoranlar aynı şekilde duruyor. Meydanın arka tarafındaki fırın da, her daim kalabalık. Polise gitsek de neden geldiğimizi pek anlamış gibi bakmıyor. Nereden geldiğimizi soruyor Leros deyince iyi öyleyse deyip işine geri dönüyor. Damga vs. uğraşmaya niyeti yok. Akşamüzeri limancıya bağlanma paramızı ödedikten sonra denize bakan bir terasta (sanırım Pefko) yemek yiyoruz. Yeni beton rıhtım çocukların bisiklet ve kaykay akrobasi alanı oluvermiş. Akşamları araç trafiğine kapalı.

17.07 – Arki / Marathonas 11M(nm) Sabahtan halatları çözüp yine tırmanmaya devam edeceğiz. Arki yakın olsa da deniz daha sakin olur düşüncesiyle Lipsi’nin doğusundan dönünce rota biraz daha uzuyor. Kuzeydoğu burnundan sonra epeyce deniz kabarıyor. Rüzgar 25kts. Hava açık.  Sallan yuvarlan Arki’ye geçiyoruz. Oysa batıdan dönmek daha iyi olacakmış kuzeybatıdaki adaların saçağında balık da olabilirdi. Ama rota seçilmişti bir kere. Marathonas’a geldiğimizde bizi sakin bir koy karşıladı. 2-3 tekne tonozda nazik bir şekilde salınıyordu. Biz de bulduğumuz boş bir tonoza bağlandık. Öğleden sonra yüzdük, dinlendik, sahile gelip restorana oturanları izledik. Burada tonozda kalınca restorana gitme mecburiyeti yok, para da gelip isteyen olmadı. Yakınımızdaki İngiliz teknesinin elektrikli outboard ile kullandığı dingi hoşumuza gitti, bizim de ufak bir botumuz var ama motorumuz yok.


18.07 – Samos / Pythagorio 23M(nm) Yine kuzeye çıkıyoruz ve sabah erken demir alıp seyre başlasak da hava 20-25 kts üflüyor. Kalovoula adasını sancakta bırakıp boğazdan çıkınca dalga 2,5 – 3 metreye çıkıyor. Hızımız ister istemez 3-4 nm seviyesine düşüyor. Zikzaklar çizerek tırmanıyoruz önce biraz Agatonisi yönüne sonra biraz Fourni yönüne sonra aynı yönlerin bir silsile halinde tekrarıyla dalgayı baş omuzluktan alarak hızı korumaya çalışıyoruz. Rüzgar ve dalgada çok tutarlı değil. Arkamızdan gelen bir başka yelkenliyi izlerken bizim ne halde seyir yaptığımızı gözlemleyebiliyoruz. Bir süre takip ettikten sonra gözden kayboluyor. Sanırım geri dönmüş olmalı. Saatlerce dalgayla boğuştuktan sonra Samos’un güneyinde bulunan Samiopoula adasına yaklaşınca dalga azalıyor. Sahilin kuytusundan Pitagorio’ya giriyoruz. Liman kalabalık görünse de, sahilden bir görevli el sallıyor ve bize hemen Port Police istasyonun dibinden bir tonoz veriyor, demir atmamıza gerek kalmıyor. Bağlanıyoruz Genelde bu adada yemeklerimizi bir sahil restoranında yerdik, bu defa bir arka sokakta Pergamonto’yu tercih ediyoruz. Oldukça popüler bir restoran ve yer bulmak o kadar da kolay değil. Yemekler lezzetli ve fiyatlarda makul. Birkaç gün bu civardayız.


22.07 – Fourni South 24M(nm)Birkaç gün aradan sonra Pitagorio’dan halat çözerek batıya doğru seyrimize başlıyoruz. Ege ortasını geçeceğiz ama hava bir türlü es vermiyor. 3-4 güne biraz durulmasını beklediğimizden harekete geçiyoruz. İlk hedef Fourni’yi güneyden dönmek şeklinde. Samos’un güneyinde oltamız her zamanki suda ama hala tık yok. Öğle saatlerinde rüzgar artıyor ve deniz kabarıyor. Fourni doğu sahilinde pek tutunacak koy yok – harita üzerinde uygun görünen koylar varsa da durum pratikte böyle değil – çünkü yüz millerce uzaktan Ikaria ve Samos arasındaki boğaza gelen kuzeyli rüzgar burada sıkışıp Fourni’nin üzerinde her yönden eser hale geliyor. O nedenle biz doğu sahilinde geceleyecek bir yer bulamadık. Bu nedenle tam güneyinde bulunan koyun doğu sahilinde kıyıya yapışarak ve kafayı kuzeye sabitlemeye çalışarak demir attık, kıçtan da geçici bir halat aldık. Bilahare halatı sağlamlamaya giderken hemen teknenin kıçında ucu su altında bulunan bir yüzer tonoz halatına rastladım. Balıkçılara ait olmalı, hemen tekneyi bu tonoza da kıçtan bağlayarak rüzgara olan açıyı değiştirmeden sabitledik. Bu şekilde bütün gece esmesine rağmen güzel bir uyku çektik. Fourni’den dolanma fikrimiz bu vahşi coğrafyada biraz balık bakmak için de olsa, hava buna YİNE izin vermedi.

23.07 – Ikaria 11M(nm)Ertesi sabah önce Fourni’nin batı sahilinden kıyıya yapışık (saçak altı) kuzeye tırmandık. Daha sonra mesafemiz kısaldığında Fourni’nin batısındaki adanın güneyinden dolanıp Ikaria’ya geçeceğiz. Şunu itiraf etmeliyim ki, tekne kuzeyli rüzgarla kuru direk yatıyor, dalga yok – Thymania adası dalgayı kesiyor. Ama adanın kuytusundan çıkınca bizi bekleyen denizle yüzleşiyoruz. Yaklaşık 1-2 metre deniz var. 5 nm mesafeyi 1:30 saatte geçip Ikaria sahiline varıyoruz. Eskiden yanaşılan Agios Krykos önüne doğuya doğru uzanan hayli yüksek bir mendirek yapılmış. Eski küçük liman bunun da içinde yer almakla beraber oraya yanaşmak pek mümkün değil gibi ve daha doğusuna yeni ve çok daha ufak mendirekli bir marina! yapılmış. Buraya gireceğiz bu belli, ama dışarıdan yer durumu net değil, girişi de aşırı dar. Sonuçta o aralıktan kafamızı sokunca, içeride bulunan bütün teknelerin rıhtıma aborda olduğunu ve aborda olunacak bir yer bulunmadığı gördük. Prensipte dar rıhtıma aborda olabilirdik ancak hakim rüzgar bizi rıhtıma yapıştıracağından oradan çıkmamız çok zor olurdu. 

Ortada hiç kimse yoktu – özetle ıssız bir barınaktan bahsediyoruz, teknelerde de kimse yok.  Bu nedenle liman içinde 1-2 manevra yapıp kafamızı çevirdik, demir attık (tonoza takma ihtimalini de saniyeler içinde düşünmedim değil) ve kıçtan kara bağlandık. Biz bağlandığımızda saat 10:30 gibiydi, yani buraya erkenden varmayı tercih ettik. İyi de etmişiz. Bizden sonra tekneler gelmeye başladı. Önce bir katamaran yanımıza demir attı ve biraz mesafeli bize paralel bağlandı. Biz daha sonra polise gittik transit loga damga vurdurduk (herhangi bir liman parası almadılar) ve biraz da etrafı dolaştık. Aslında burası da turistik açıdan oldukça sakin durumda – üstelik yaz ortasında ve tatil döneminde olmamıza rağmen. Tekrar tekneye döndük. 

Beklenmedik bir aksiyon : Akşamüzeri barınağa 60 feet bir yelkenli tekne girdi, aşırı büyük ve limanda yer çok sıkışık. Üzerinde bir kaptan var, bir de elini hiçbir şeye sürmeyen bir hanım. Bize paralel olarak kıçtan kara yanaşmaya karar verdiler ancak koca tekne baş pervaneye rağmen liman içinde bir türlü dönemiyor. Sonunda kafasını çevirmeyi başardığı anda bizim zincirin üzerine demirini bıraktı, onca bağırmaya ve uyarılarımıza rağmen gelip bağlandı. Tabii tahmin edeceğiniz gibi demir tutmadığı için bize yaslamaya başladı. Bizim 2 katımız hacimde bir tekneden bahsediyoruz. 1-2 saat bu durumda geçirdikten sonra havanın da yükselmesi nedeniyle demir tazelemesi gerektiğini anladı. (Bu süre zarfında teknenin burnundan diğer bağlı teknelerin önünden iskele sahile halat almayı falan da denedi ama nafile) Üzerindekiler bir transfer kaptanı ve yanındaki hanım da teknenin servisinden sorumlu bir görevli sanki, sahipleri teknede değil. Demiri toplama hareketine başlamadan makineyi ileri verdi, rüzgaraltı kıç halatını çözecek gibi hareket yaptı ama kilitli bıraktı (aceleden ve telaşla) sonra gidip rüzgarüstü halatını boşladı ve topladı. Havuzluktan demiri toplamaya başladı ama rüzgarüstü halatını boşladığından ve diğer halat koçboynuzunda kasılı kaldığından çözülemedi - böylece koca tekne bizim döşediğimiz 6 usturmaçayı da ezerek bize yapıştı. İskele bordadan durumu kontrol etmeye çalışsam da tekne çok ağır ve ayırmak mümkün değil. Makineyi boşa alınca rüzgaraltı halat bir an gevşedi ve bir anda çözüldü. Hemen makineyi ileri verdi ama bu sırada rüzgar tekne burnunu sancağa bastığından tekne öne atılarak, bizim sancak baş omuzlukta aborda olmuş başka bir yelkenliye (üzerinde kimse yok) kafadan çarptı, bizi ise zincirimizin üzerinden sıyırdı.  Bir süre ne olduğunu anlayamadılar ve bir ileri bir geri manevralarla liman içinde neredeyse bütün teknelere zarar verecek tehlikeli hareketlere devam ettiler. Sonunda manevra pervanesi marifetiyle bizim demire de taktılar ve sonunda suya bırakıp liman dışına çıktılar.  Bir de teknede olmasak ne olacaktı acaba ??

Biz ise artık yeniden çözülmek ve yeniden kıçtan bağlanmak zorundaydık, zira demir tutmuyordu.  O yorgunlukla yeniden demiri topladık, rüzgar nedeniyle liman ağzına kadar gidip, yeniden tornistanla demir attık ve kıçtan kara bağlandık. Bütün karmaşaya neden olan koca yelkenli ise o havada bir daha dönmeye cesaret edemeyerek doğuya doğru seyirle gözden kayboldu. Gün batmadan bütün günü aksiyonlar silsilesi halinde tamamladık. Akşam restorana gidecek halimizde kalmadı.  Bu limanda elektrik yok, uzun bir hortumla ücretsiz olarak suyu doldurduk. Liman ücreti de alacak kimse yok. Bundan sonra nerede su alırız çok belli değil.

24.07 -  Ikaria South / Magganiti 11M(nm) – Ertesi sabah fırından alınan ekmeklerle, yolda kahvaltı yaparız düşüncesiyle halatlarımız çözdük. Rota adanın daha batısında yer alan Magganiti kasabası. Bu kısa seyri, bir gün sonra Mykonos geçişini kısaltma amacıyla Ikaria’nın güney sahili boyunca tepelerden esen rüzgarın indirdiği hava eşliğinde yapıyoruz. 2 saat kadar sonra Magganiti kasabasına vardık. Liman önü kayalıkla güneye kapalı ve kuzey/güney yönlü beton bir rıhtımdan ibaret. Liman içinde ufak tefek döküntüler ve yüzer tonoz halatlarına bağlı ufak sandallar mevcut. Rıhtımda içi boş bir yelkenli ile arkasında Amerikan bayraklı 10 metre civarı bir sürat teknesi bağlı. Araları boş ama bizim boyumuza yetecek kadar değil. Biz yanaşma amaçlı kafamızı gösterince sürat teknesinde 2 Türk çıkıp, teknelerini geriye doğru çekme nezaketi gösterdiler. Teknenin kaptanı ve yardımcısı 2 genç çocuk. Daha sonra da halatlarımız alıp bizim bağlanmamıza yardımcı oldular. Böylece limanda yer kalmadı. 



Burada elektrik ve su yok. Ancak hemen sahilde denize girilecek güzel bir tahta iskele ve merdiven, üzerinde de limana 1 kat yüksekten bakan otantik bir restoran var. Köyde 200 kişi bile belki yaşamıyordur, ama tepedeki binalar ve kilisesi gayet bakımlı. Akşam yemeğimizi her ihtimale karşı rezervasyon yapıp bu keyifli restoranda yiyoruz. Kapısından dönmeyi arzu etmedik. Yemekler ve ambiyans gayet hoştu. Buradan akşamüzerleri balığa çıkan balıkçıyla selamlaşmamızın videosu da burada.



25.07 – Mykonos South 36M(nm) – Sabah erkenden Ege Denizi orta kanalını geçmek üzere Magganitis’ten ayrılıyoruz. Geçebileceğimiz en az rüzgarlı gün derken, Ikaria batı fenerini geçtikten sonra hava gerçek hüviyetine bürünüyor. Kuzeybatıdan 25-30 kts esen rüzgarda batıya dümen tutuyoruz.  Orta Ege'de daha az rüzgar beklemek zaten biraz hayalperestlik demek. Hava sürekli sert olduğundan Mykonos marinada yer olmadığını öğreniyoruz. Tekneler marinalardan çıkmıyor. Yolda gördüğümüz birkaç gemi haricinde bu rotada ufak yelkenli yok. Öğleden sonra Mykonos’un güney sahiline varıyoruz. Koylarda çok sayıda küçük/büyük tekne alargada ve/veya karadan halat almış. Ayrıca koylar arası turist gezdiren çok sayıda sürat teknesi de ciddi bir kalabalık yaratıyor. Koylarda demir atmak ve alargada kalmak esen havada çok parlak bir fikir gibi görünmediğinden, güneyde kayalık bir sahilde demir atıp sahilden halat alıp geceyi geçirmeye karar verdik. Mykonos’a gittiğimizi bilen/öğrenen arkadaşlarımız kim bilir nasıl vakit geçirdiğimizi düşünmüştür. Ama biz tek başımıza teknemizde yıldızlar altında bir gece geçirdik.  

26.07 – Syros / Ermoupolis 24M(nm) – Mykonos’tan sabah ayrıldıktan sonra hedefimiz hemen kuzeybatısındaki Tinos. Ancak adanın güney batı burnunu döndüğümüzde kafadan 3-4 metre dalga pusuda bizi bekliyor. Hızımız bir anda 2-3 knotlara düşüyor. Henüz kahvaltı da etmedik. Bu şekilde Tinos’a geçmemiz hem zor hem de son derece tatsız olacak. Önce adanın hemen batısında bir demir atıp, kahvaltı edip bir değerlendirme yapmaya karar verdik. Kahvaltının ardından hava değişmeyince Choironisos adasının güneyinden batıya Ermoupolis’e dümen tutma ve bu kuzeyli havadan kurtulma planı ağır bastı. Azalan suyumuzu takviye etme ihtiyacı da bu karar da rol oynadı. Seyir dalgalı bir denizde ve gözüm hep sancak omuzluktan tek tek gelen ve kimisi kırılan dalgalarda, tekneyi dalga üzerine bindirerek daha az hırpalanma peşindeyim. Birden bir dalganın içinde sanki 3-4 metre bir uzunlukta balık gölgesi gördüm, sanki teknenin altına girdi. Bir an sonra dönüp iskele kıç omuzluktan baktığımda suyun yüzeyinde bir köpekbalığı kuyruğu belirdi. Bu anı yaşamak lazım, göründüğü gibi de kayboldu. Oltamız da suda olduğundan epey ürkütücü bir andı. Neyse ki yolları kesişmedi.

Ermoupolis okuduğumuz ve yazılan yorumlar yönünden her ne kadar çok sevimli bir liman olarak tarif edilmemiş olsa da, daha önceden burayı görmediğimiz için bizi cezbetti. Limana girince boş bulduğumuz rıhtıma kıçtan kara bağlandık.  Bir saat sonra son derece frapan renklerde giyinmiş son derece nazik liman görevlisi (mesela Chanel desenli gömleği ve kırmızı ayakkabıları dikkat çekiciydi) gelip bizim başka bir rıhtıma bağlanmamızı rica etti. Biz de davete uyup, rıhtımın başka bir bölümünde yelkenlilerin bağlandığı yere bağlandık. Burada su ve elektrik var. Bağlandığımız yerde sahil restoranları var ve öğle saatlerinde / öğleden sonra her saatte masalar dolu. Akşam üzerine doğru biraz limanı dolaştık. Özellikle sahilin bir arka sokağında her türden dükkanlar, marketler ve butikler var. Burada usturmaça şişirecek 12V bir pompa bulunca bende onu aldım. Marketlerden de biraz yiyecek temin edip eksikleri tamamladık. Şehir akşam güzelce ışıklandırılıyor ve restoranlar hareketleniyor.



27.07 – Kithnos East / Ag.Loannis 29M(nm) – Hala ilk fikrimizden ve orijinal seyir planımızdan vazgeçmediğimizden gün kaybetmemek adına yine batıya seyir yapmak üzere Ermoupolis’ten sabah ayrıldık. Rota Kithnos. Kithnos limanı adanın batısında olduğundan deniz durumuna göre adanın kuzeyinden ya da güneyinden dolanmak üzere adanın doğusuna dümen tutuyoruz. Hava yine çok sert, adaya yaklaştıkça dalgalar epey büyüyor, kuzeyden geçmeye cesaret edemiyoruz. Güneye yönelebiliriz ama daha sonra adanın batısında kuzeye seyir yapmak da bizi kasıyor. Adaya yaklaşınca adanın doğu sahilinde kuzeye kapalı koylardan birine girmeye karar veriyoruz. Günler geçti hala doğru dürüst denize giremedik. Ag.loannis koyuna girip, sahile oldukça yaklaşarak 4-5 metre suya demir atıyoruz. Ancak kuzeyli hava sahilden estiğinden ilk denemede demir tarıyor. Geceyi burada geçirmek biraz zor olabilir. Sancak kıç omuzluktan tekneyi salınmaktan kurtaracak bir halat alsak da, o da demirin aykırı bir rüzgarla yeniden taramasına neden oluyor.  Bu defa, demiri tazeleyip yeniden 50-60 metre demir döşüyoruz. Ve bu sefer demirimiz sağlam şekilde tutuyor. Gece biraz düşen havayla rağmen tetikte bir uyku uyuyoruz.

28.07 – Kea West / Vourkari 3M(5nm) – Bugün  Kea’ya geçtik geçtik - zaten geçemezsek sonraki 3-4 gün yine hava yüksek.  Hakikaten bıktık bu sert havalardan. Sabahtan adanın güneyine dümen tutuyoruz, rüzgar ve dalga arkadan geldiğinden seyrin bu kısmı konforlu. Kithnos’un güneyini döner dönmez dalga başlıyor. Sahile yapışsak da, açığa dönsek de dalgadan kurtulmak mümkün değil. Bizimle beraber 2-3 katamaran ve 2-3 yelkenli aynı yönde yukarı çıkıyor. Aylouka adasının güneyinde azalan dalgayla biraz nefeslendikten sonra Kithnou boğaz geçişine başlıyoruz. Artık hedef Kea. İnşallah yer bulabiliriz. Kea adası batı sahilinde çok sayıda inşaat var, siteler yapılıyor. Kafadan gelen rüzgarda, öğleden sonra geç vakit Kea limanına giriş yapıyoruz. Kea’nın teknelere daha uygun rıhtımı Vourkari koyu, zira feribot iskelesini de bulunduğu Korissa rıhtımında solugan çok fazla. Vourkari’ye geldiğimizde rıhtımın neredeyse boş olduğunu şaşkınlıkla fark ediyoruz. Havanın sertliğinde Atina çıkışlı tekneler gelememiş durumdalar. Zaten günlerden Perşembe, hafta sonu dolar diye düşünüyoruz. Baştan demir kıçtan kara yapıyoruz.  Limanın boş olması hakikaten tuhaf. Burada 3 gün kalacağız. Elektrik ve su var. Bir önceki sefer buradan bir şey anlayamamıştık.

29/30.07 Kea – Doğrusu yine kalabalık olacağını tahmin ettiğimiz ancak her nedense turist yönünden boş sayılacak bir ada. Gündüz saatlerinde sokaklar boş. Her nasılsa bağlandığımız rıhtımın karşısındaki kafe özellikle sabahları iğne atsan yere düşmez durumda. Sabahtan feribotun bağlandığı 3 km ötedeki koya yürüdük. Burada rıhtımda olan tekneler epey solugan alıyor ve bu durum içindekileri rahatsız ediyor. Koyun içine giren 2 feribotun koyun ağzından giren dalgayla nasıl yanaştığını izledik. İçinden çıkanların şükreder gibi bir hali var, binmek üzere olanlar ise daha endişeli. Koy içinde durum böyle olunca dışarısını tahmin etmek güç değil. Artacağını öngördüğümüz hava böyle…

Bir sonraki gün belediye otobüsüyle tepedeki köye çıktık. Daha önce geldiğimizde çıkmamıştık. 20 dakikalık tırmanıştan sonra park yerinde indik. Yayaların sığabileceği dar sokakları bir labirent misali kaldırım taşlarıyla bezeli bir yerleşim. Daha ziyade pansiyonlar var, restoranlar ve barlar da tabii. Hediyelik eşya dükkanları nispeten az, birkaç da bakkal dükkanı. Meydan sayılacak bir alanda bulunan ağaçlar altındaki bir lokantada (Ton Kalofagadon) yemek yiyoruz. Restoran kalabalık. Güzel bir yaz akşamı..



Buraya gelene kadar epey yakıt harcamış olmalıyız. Bu nedenle Kea’da mini tankerle gelen yakıt bulunca depomuzu doldurduk. Yaklaşık olarak 125 litre yakıt aldık. Depomuz 200 litre alıyor.

Akşam için sahilde rezervasyon yaptık. Epey iyi puanlar alan Nine Daugters isimli restorana erken geldik. Yemekler gerçekten çok iyi, gün batımı da süper. Bu son günlerde (bu kadar rüzgar yedikten sonra) artık Skiathos için kuzeye tırmanmanın anlamsız olacağına karar verdik. Kuzeyde hava hala çok sert, bizse sert havalardan yılmaya başladık. Tatil için ayrılan süremiz giderek azalıyor. Hala dönüşe geçmiş değiliz. Karar rota değişikliği ve Mora yarımadasının doğu sahili.

31.07 – Ermioni 55M(nm) – Sabah Kea’dan ayrılıp batıgüneybatı yönüne dümen tutmaya başladık, günler sonra sakin sayılacak bir deniz. Sayılacak diyorum ama erken saatlerde Kea boğazında sancak kıç omuzluktan dalga var. Uzun sayılacak bir seyrin ardından Atina’ya rüzgar enerjisi marifetiyle elektrik sağlayan Ag. Georgios adasının kuzeyinden geçip Hydra sahiline ulaştık. Hydra geçmiş yıllarda bağlandığımız bir ada ancak yine limanı tıklım tıklım. Bizim de hedefimizde Ermioni var. Aşağı yukarı Didim’le aynı enlemde olan bu coğrafyada anakara yemyeşil ve az katlı deniz gören villalarla bezeli. Burada doğuya doğru uzanan burnun üzerinde ve altında 2 ayrı bağlanacak sahil var, kuzeyde Ermioni ve güneyde Mandrakia. Bizim tercihimiz Ermioni oldu. Koyun iskele tarafında yer alan rıhtımın dışına demir atıp kıçtan kara bağlandık. Sahile yönünde (haritaya göre) derinlikler azalsa da akşama doğru o kısma da epey tekne bağlandı. Polise gidip transit loga bir damga vurduralım dedik ama polis nereden geldiğimizi sorup Kea’dan deyince gerek yok dedi (!)

Mandrakia daha çok restoranların olduğu ve charter tekneleri tarafından da tercih edilen rıhtım. Ermioni ise ikmal için alışverişe daha uygun, Hydra teknelerinin de kalktığı rıhtım/iskele. İkisinin arası yürüyerek 5-10 dakika sürüyor.  Bugün ikmal yapmamız gerek. Ermioni’de gayet kapsamlı bir AB Market var, oradan eksiklerimizi tamamlıyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse Mandrakia tarafı yanaşma tercihi yönünden daha doğru, ama Ermioni tarafı da daha sakin. Akşam yemeğimizi Mandrakia tarafında manzaralı bir teras restoranında yiyoruz.  Burada bulunan terasların alt kısımları da beach bar şeklinde hizmet veriyor.



01.08 – Porto Cheli 14M(nm)Ermioni’den ayrıldıktan sonra hemen güneyindeki burnu dönüp Dokos boğazından geçtikten sonra Porto Cheli marinaya bağlanmadan Spetses’e göz atıyoruz. 2 gün öncesinden keşif yaparak nereye bağlanabiliriz sorusuna cevap arıyoruz.  Spetses oldukça popüler ve bu nedenle kalabalık. Bağlama yer yok denecek kadar az. Bağlanılan koyun biraz batısında bir beton iskele var ancak orada bağlanmış tekneler epey solugana maruz kalıyor. 2 gün sonra durumun ne olacağı belli değil. Önceden rezervasyon yaptığımız Porto Cheli marinaya bağlanıyoruz. Marina oldukça güzel, şehrin içinde ve etrafında marketler ve fırın var. Elektrik/su ve duşları mevcut.  Spetses’de su alamayacağımız için depolarımızı doldurduk. Burada kaldığımız 2 gün boyunca etrafı dolaştık, sahil boyunca güzel tavernalar mevcut. Şehir hareketli. Normalde burada daha uzun kalınıp Nafplion'a bir gezi yapılabilir. Akşam yemeğini sahilde bulunan Ostria Restaurant & Bar'da yiyoruz.

03.08 – Spetses 4M(nm) – Sabah erken sayılacak bir saatte Porto Cheli’den ayrılıyoruz. Derdimiz Spetses’de bağlanacak yer  bulmak.  Kısa bir seyirden sonra liman içini iyice gözlemleyip, önceden tarifini öğrendiğimiz şekilde demirli teknelerin arasına baştan demir atarak tornistanla yanaşmayı deniyoruz. İskelemizden esen kuvvetli rüzgar, baştan demir atmamıza rağmen teknenin kıçını sahilden uzaklaştırıyor. Daha önce yanımıza demir atıp kıçtan halat alan bir kaptan bize halatla yardım etmesine rağmen, yandan aldığımız rüzgar nedeniyle bulunduğumuz konum elverişli değil. Bu sırada koy içinden bir tekne çıktığını görünce onun yerine bağlanma fikri gelişiyor. Yan teknenin halatını iade edip, demiri toplayarak az önce ayrılan teknenin yerine doğru hareket ediyoruz. Kendi sahil halatımızı ise şimdilik orada suya bırakıyoruz. Gerçekten de gayet sakin bir bağlanma yeri var. Demir atıp tornistan verince hemen sahilden ortaya çıkan 1-2 kişi bu rıhtımın kendi charter teknelerine ait olduğunu belirtip yanaşmamıza izin vermiyorlar.  Sevimsiz bir durum, çaresiz tekrar koyun ağzına geri dönüyoruz. Tam bu sırada az önce geniş bir motoryatın bulunduğu dolu bir aralığın boşaldığını fark ediyoruz. Piyango diye buna derler. Oraya doğru yaklaşıp demir atarak tornistanla uzun ve klasik bir yatın (Northwind II) iskelesinden sahile yaklaşıyoruz. İşin bundan sonrası sahilden halat almak şeklinde. 2 kişi olduğumuzdan ve rüzgar sürekli iskele/sancak baş omuzlukta yer değiştirdiğinden tekne sabit durmuyor.  Ara sıra iskelemizdeki daha küçük bir motoryata dokunacak kadar yaklaşıyoruz. Onun üzerinde kaptan ve mürettebat dev usturmaçalarla teknelerimizi koruyorlar. Bu arada eşim denize atlayıp sahilden bir halat almayı başardı. Bir önceki halatımızı da toplayarak 2. bir halatla teknemizi sabitlemek üzere karaya bağladı.  Uğraşa didine 1 saat sonra tekneyi sağlam bir şekilde bağlamayı başardık. (Lolita en soldaki büyük yatın iskele tarafında)



Artık nefeslenme zamanı. Botumuzu bu arada suya indirdik. Karaya çıkmak için bota ihtiyacımız var.  Bir süre teknede oturarak teknenin hareketlerini izledik. Tekneyi başıboş bırakınca çok fazla salınmamasına / demir taramamasına emin olmamız gerek. Planımız 2 gün burada kalmak.  Spetses çok değişik bir ada, hem çok yeşil hem oldukça popüler ve aynı bizim Istanbul Prens Adaları gibi motorlu taşıtların yasak olduğu bir ada. Sahil tavernaları otantik ve güzel – sahilin bir arka sokağı birbirinden pahalı ve ilginç butiklerle dolu. (Öğleden sonra kapalı ama akşam çok canlı)  Küçük limandaki taxi boatlar adanın çeşitli koylarına sefer yapıyor. Akşam Yemeği Exedra'da tekneyi de göz ucuyla görebildiğimiz denizüzeri teras restoranı. 



2 gün boyunca bu adayı gezip dolaştık. Teknemiz demiri muhtemelen çamura saplanmış şekilde yerinden kımıldamadı ve bizim de gözümüz arkada kalmadı.

05.08 – Milos 70M(nm) – Günlerden Cuma ve bizim önümüzde uzunca bir seyir var. Sabah erkenden sahil halatlarını çözüp, demiri toplayarak Spetses’den ayrıldık.  Sabahtan sakin olan deniz, sahilden uzaklaştıkça arkadan gelen küçük dalgalara yerini bırakıyor.  Yaklaşık 10M (nm) yol yaptıktan sonra sudaki olta şiddetli bir cayırtıyla boşalıyor. Günlerdir beklediğimiz an. Hemen teknenin hızın kesip, kamışı yuvasından alarak, balığı da teknenin kıçında tutmaya gayret ederek, yavaş yavaş oltayı topluyorum. Aradan gelen rüzgar ve dalga zaman zaman tekneyi hızlandırınca tornistan vererek yavaşlatıyorum. 10 dakika kadar süren mücadelenin ardından ilk ton balığımızı havuzlukta ağırlıyoruz.  Günler sonra gelen Albakor, bizi bu sularda bekliyormuş.




Günün ilerleyen saatlerinde balığı temizleyerek, gravlaks haline getirerek, bazı etlerini de daha sonra yemek üzere kapaklı kutular içinde dolaba koyduk. Dostumuz Levent, bunun denizin tavuğu olduğunu belirtip birkaç tarif verdi.  Akşamüzeri Milos’a vardık. İskele tarafta yer alan Klima köyü sahilhanelerinin önünden koya girip rıhtıma bir yüzer iskele yapılmış. Elektrik ve su var, biz demir atarak yanaştık. Burada 3 gün geçirip Milos adasını güzelce dolaşmaya karar verdik. Polise gidip evraklarımızı gösterdik ama bir damga vurmaya yine tenezzül etmediler.

Kalan 2 gün araba kiralayarak önce adanın kuzeyine gittik. Bu adada birbirinden güzel doğal kayalık oluşumları var. Kuzeyde yer alan Sarakiniko bunlardan biri ve karadan ulaşıma sahip. Yüzlerce turist kayalıkların üzerinde dolaşıyor ve denize giriyor. 


Buradaki diğer ilginç köylerden biri de Mandrakia. Yine kuzey sahilindeki bu küçük balıkçı köyü yılın tamamında kuzeyli rüzgarlara maruz kalıyor olmalı. Ufak limana inen yolun sonunda Medusa isimli bir balıkçı restoranı var. Rezervasyon almıyor ve her daim dolu. Ancak isminizi sıraya yazdırıp sizi çağıran görevliyi beklemeniz gerekli. Yemekleri harika, tabii ahtapotu enfes – eğer bulursanız – Deniz kıyıyı hırçın bir şekilde dövüyor, buradaki küçük limandan balığa çıkanları kutlamak gerek. Kayıkhaneleri de ayrı güzellikte. 



Öğleden sonra kuzeydoğu da yer ala Pollonia köyüne de uğradık. Denizin sakin olduğu kuzeye kapalı bir plajı var. O akşamüzeri bir de Plaka’ya çıktık, tepede yer alan Venediklilerden kalma kalesi, ufak butikleri ve dar sokakları ve restoranları ile ayrı bir cazibe merkezi.

Ertesi gün adanın güneyini keşfetmeye karar verdik. Tabii kimse uyarmayınca ve buna dair bir tavsiyede görmediğimizden bir dağ yoluna girmiş bulunduk. Önceleri tolere edebileceğimizi sandığımız yok giderek taşlı tarla modunda bir yola döndü. Ve birkaç saat bu tip bir yolda gittikten sonra yeniden asfalt yola kavuştuk.

Karadan gidilmediğini anlayamayınca Kleftiko sahilini göremedik (Dönüş rotamızı adanın kuzeyinden yapmaya karar verdik)

Öğleden sonra Klima köyüne gittik. 


Daha önce denizden gördüğümüz bu köy rengarenk sahilhaneleriyle efsane bir güzelliğe sahip. Turistlerle dolup boşalıyor. Sahilde bulunan tek restoranda (Astakas) her daim tıka basa dolu. Ona rağmen 2 kişi olunca daha kolay boş masa bulabildik. Milos güzel bir ada, yanaşma yeri sorunsuz ve konforlu.

08.08 – Folegandros 35M(nm) – Ertesi gün adanın kuzeyinden dönerek Kimoulu boğazından geçerek Folegandros'a gitmeye karar verdik. Güneyinden dolaşsak rota biraz uzayacak ve Milos üzerinden inen kuzeyli rüzgarlara maruz kalacağız diye düşündük. Ancak Milos’un kuzeyinde de deniz yüksekti. Kimolos boğazını geçtikten sonra aynı isimli adanın güneyinde bir kahvaltı molası verdik. Mola sonrası Polyaigos adasının sahili bizi çok şaşırttı. Burada sahile inen dik yamaçların arasındaki derin koylarda çok sayıda lüks motoryatın, büyücek katamarının demirli halde kıçtan kara olması oldukça vahşi bu coğrafyada beklemediğimiz bir görüntüydü. Adanın batısını geçtikten 10 nm sonra Folegandros'un güneybatısından sahile paralel dümen tuttuk. Istanbul Boğazından tanıdığımız olan Maltese Falcon’da burada demirli halde karşımıza çıktı. Güneydeki Vathy koyu çok rüzgar kaldırdığından, adanın kuzeyindeki Karavostas limanına devam ettik. Limanda feribot olduğundan sahile yanaşmaya izin vermediklerini saptadık. Bütün tekneler demirde duruyordu. Biz de sahile olabildiğince yaklaşarak plaj çizgisinin hemen dışına demir bıraktık. Yine de burada alargada kalma fikri yakında çok tekne olduğundan çok parlak görünmedi. Ancak feribot ayrılıp, bazı tekneler süratle rıhtıma bağlanınca etrafımızda tekne sayısı da azaldı. Dalıp demire bakınca sonrun olmadığından geceyi alargada geçirdik. Bu sebeple sahile de çıkamadık.  Gece de ara ara uyanarak durumu kontrol ettim. Sorun olmadan sabahı ettik.

09.08 – Ios 17M(nm)Burada  bir gün daha kalmaktansa yakındaki Ios adasına geçelim fikri ağır bastı. Böylece sabah demir alıp Skinos adasının güneyinden Ios’a geçtik.  Öğle saatlerinde Ios’ta liman müsaitti.  Burada feribotun yanaştığı iskelenin devamına demir atarak kıçtan kara olduk. Ios çok sayıda feribotun gün boyunca yanaştığı bir sürü genç turistin sırt çantalarıyla inip bir anda ortadan kaybolduğu bir liman. Çok hareketli bir ada. Bu adada Octopus Tree, bir öğlen birası ve patates kızartması için çok uygun. Su ve elektrik pedestal kartları Acteon isimli acenteden temin ediliyor. Akşam yemeği Allo Bar&Tapas restoranda. 

10.08 – Amorgos 32M(nm) – Ios’tan ayrıldıktan sonra sırada Amorgos var. Amorgos’a giderken Schoinissa ve Keros adalarından güneyinden seyir yaptık. Rüzgar yine 20 kts ve üzeri. Katapola’ya girdiğimizde limanda bulunan bir boş yere kıçtan kara yanaşıyoruz. Bu adada bu sefer 2 gece kalacağız. Amorgos artık her nevi sert havaya rağmen sevdiğimiz bir ada. Limanın ilerisinden pırıl pırıl denize girmek mümkün. Polise gidip evrakları verince önce nereden geldiğimizi sonra da diğer adalarda neden damga vurdurmadığımızı sordular. Her adada polise gittiğimizi ama onların damga vurmadığını belirttik. Çok hatalı işler yapmışlar diyerek söylene söylene damga vurdular. Buraya gelen feribotları izlemek de ayrı bir zevk. Adanın tepe köyü Chora’ya bu defa akşam çıkıyoruz. Her yönüyle hareketli dar sokaklar iyi vakit geçiren turistlerle dolu. Aşağıda size Olympiakos taraftarı bir balıkçının şirin teknesi..


Ertesi günü otobüsle Chora'ya tekrar çıktık. Burası Ege'nin en güzel tepe köylerinden biri. Sahildeki Gorgona sandviç büfesi ise hemen hemen her ferry yolcusunun durağı. Biz akşam yemeği için Mythos restoranı tercih ettik. 

12.08 – Astipalia 45M(nm) – Amorgos’un Katapola limanından çıkarak batıya doğru sahile paralel bir seyir yaptık. Daha sonra batı burnunu dönünce bir süreliğine rüzgarı arkamıza aldık, ancak adaya çarpan rüzgar arkamızdan da deniz kaldırmaya uzun süre devam etti. Adadan 10-12 mil uzaklaşınca rüzgar etkisini bir ölçüde kaybetti.

Saat 11:00 olmadan oltamız bir kez daha boşalmaya başladı. Güzel haber. Yine teknenin burnunu güneye çevirerek yaklaşık 10 dakika süren mücadeleden sonra 2. ton balığını havuzluğa aldık. Onu da temizleyip bir kısmı gravlaks olacak şekilde tuz ve şekerle folyoya sardık, kalan kısmını da buzdolabına kutular içinde kaldırdık.


Öğleden sonra vardığımız Astipalia’da liman içinde yer buluyoruz.  Tekneler geniş geniş bağlanmasına rağmen biz de demir atıp kıçtan kara yanaştık. İskelemizde biraz huzursuz bir Giritli çift var ama sonradan onlarla dost olduk. Birkaç haftadır orada kaldıklarından her şeyi biliyorlar, mesela limanda su görünürde akmıyor ama elini kilitli dolabın kapağı arasından sokup el yordamıyla gizli bir vanayı açtığında su akıyor.  Burada polise mutlaka gitmek gerek, biz gitmezsek onlar illa ki geliyor. Biz de o işi hemen hallettik. Akşam yemeği için gözümüze kestirdiğimiz bir teras restoranında yer bulamayınca, plajın üstündeki sıradan bir restoranda karnımızı doyuruyoruz.

13.08 – Astipalia’da bir gün daha geçireceğiz. Mendirek dışında yüzme molasında her zamanki gibi kayalıkların müdavimi çipuralar sürüler halinde yüzüyorlar. Su akvaryum gibi. Akşam yemeğini daha önceden rezervasyon yaptığımız kaleye bakan deniz kenarı Antikastro isimli restoranda yiyoruz. Yemekleri gayet güzel. Bu defa kaleye çıkmadık. Akşam yanımıza yanaşan bir motoryatın halatlarını aldım diye sahibi elinde konservelerle geliyor. Meğer Yunanistan’ın konserve kralıymış 😊

14.08 – Nysiros 38M(nm) – Bugün de doğu yönlü bir rotamız var ve rüzgar kuzeyden esiyor ve biz de doğuya doğru seyir halindeyiz. İskele bordadan gelen dalga, rahatımızı bozduğundan uzun bir süre dalgayı iskele kıç omuzluktan alarak seyir yapıyoruz, bu da haliyle bizim yolumuzu uzatıyor. Sebebi belirsiz bir aksilik nedeniyle buzdolabımız da soğutmuyor. Artık son günleri soğutma olmadan geçireceğiz. Hal böyle olunca Nysiros’ta Captain’s House Yorgo’ya yazıp bize buz hazır etmesinin rica ettim. Öğleden sonra Nysiros’un batısında bulunan 2 küçük kayalığa (Pergousa) yaklaştığımızda bir yüzme molası verme fikri oluştu. Oltayı toplamadan karaya daha da yakınlaşalım derken misina olanca hızla ve büyük bir gürültüyle boşalmaya başladı. Derinlik 200m civarında. Güzel bir balık olmalı, onu arkamıza alarak, başladık oltayı toplamaya, 15-20 dakika sonra bir Big Eye Tuna güverteye alındı



Hemen Yorgo’yu aradım bil bakalım neyle geliyorum diye – Şıp diye tahmin etti. TUNA dedi. Nysiros’a götürdüğümüz 2. ton balığı bu. Dolap çalışmadığından onu muhafaza etmeyi de aklımızdan geçirmiyoruz. O da Yorgo’nun kısmeti. Tabii akşam yemeğini de orada yiyoruz. Anna her zamanki maharetiyle harika yemekler pişirmiş. Dana Kleftiko ilik gibi. O akşam Anna'dan harika bir ahtapot yahni tarifi aldık. O bizde yani. Denemesi de yapıldı. 

15.08 – Symi 33M(nm) – Nisiros’tan ayrılıp Symi’ye dümen tutuyoruz. Tatilin sonu geldi. Bir gün sonra gümrük ve pasaport işlemlerinin ardından Yunanistan’a veda ediyoruz.

2022 yazının baştan sona tamamını rüzgarlı havada ara sıra yağmurluk giyerek seyir yaptığımız, bazen denize girerken üşüdüğümüz bir sene olarak hatırlayacağız.

Toplam seyir : 640M (nm)

Tekne : Beneteau Oceanis 40

Motor : Yanmar 40HP

Yakıt harcaması : Saatte 2,5 Lt

S/Y Lolita seyir notları (tümü)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk teknemizin önce alınma ve sonra veda öyküsü

Önsöz / Intro