İlk teknemizin önce alınma ve sonra veda öyküsü

2007 yılında Lolita'ya veda etmeden hemen önce hala pırıl pırıl
- ilk günkü gibi...
   

İlk gözağrımız HUNTER 310 'un alınma öyküsü :
  
Resme bakınca tarihten bir yaprak gibi görünüyor. O günkü dijital fotoğraf makinası değildi tabii - baskıdan taranmış bir resim. Ama bu resmi ben bot üzerinden Ayvalık açıklarında çekmiştim. Yıl ise 1999 - yani Lolita geldikten 1 sene sonra.

  Oysa tekneyle ilk  tanışmam daha Alman lisesinin 11.sınıfında okurken 1986 yılında başlamıştı...Yaş 18... Çok arzu edince annem işten arkadaşı Ersin bey'in sandalını satacağını ve bana onu alabileceğini söylediğinde dünyalar benim olmuştu. Allah razı olsun...4,5 metre boyunda bana göre sülün gibi bir tekneydi o... Kıçında 2 beygir hava soğutmalı bir Wisconsin motor vardı.. Yani 2 beygir motor + 1 beygir ben veya ilave arkadaşlarımla turbo olacak bir motor... Arada bir susardı ama olsundu. Ne de olsa altımızda bakır perçinlerle yapılmış Boğaz yapısı bakır perçinli masif bir sandal... Onu bir gün Ersin ağabeyle beraber Büyükdereden beraber alıp Boğazı boydan boya geçip getirip Kurbağalıdere'ye bağlamıştık. Benim gençlik yıllarımın en önemli dostu oldu. Adını AQUA ENTERPRISE koymuştum. O yıllarda televizyonda yayınlanan Uzay Yolu gemisinin su versiyonu olarak. Çok havalı idi.. Onunla çok denize çıktım - çok balık tuttum.. Yağmurlu bir gün sonunda  bir kova çinakopu Kalamış koyunda tuttuğumu, ada vapurlarının rota seyir arkasına düşüp zar zor kürek motor geri dönüşümüzü hiç unutamıyorum. O zamanlar Alman kampı önünde su cam gibi...Bir bahar boyunca kabaran boyalarını elimle kazıyıp, adam ettim. O zaman Kurbağalıdere'de abi sayılan balıkçılarla bir aradaydım. Dereyede düşmüşlüğüm var hani. Çamur içinde eve dönmüştüm...Bir gün üniversite okumak üzere yurt dışına gitmeyi planlayınca üzülerek satmıştık. Ne ben yurt dışına okumaya gittim ne de uzun süre tekne sahibi olabildim. 
      
  Şimdi 98 yılının 2 sene gerisine dönüp ilk Lolita'nın alınış öyküsünü anlatayım.
  Seneler sonra 1996 yılında sahibi olduğum İzmir Özkaya yapımı 7 metre motorbot ve kıçındaki 90 HP Johnson hem gürültülü - hem dengesiz - hem de benzini sanki içiyor. Evet hızsa hız ama ben artık daha uzun seyirler yapmak istiyorum. Bu tekne kalmaya da elverişli değil zaten. Cepte fazla para olmasa da bir yolunu bulup bu hayali gerçekleştirmek gerek. Fuarlarda bakınsam da pek öyle uygun bir şey bulamıyorum. Ya çok küçük - ya çok büyük ya çok pahalı... Velhasıl uygun bir şey yok sanki..

  Bir gün Dalyan İş Bankası bloklarının altında Hunter Türkiye temsilcisi olan Alfabeta şirketine yolum düşüyor ve Selahattin Bey ile tanışıyorum. O zamanlar sevgili Selma Uca, Tolga Aybers, Burak Algon, Ömer Cünütey'de oradalar. Birkaç kez konuştuktan sonra sadece broşürden görerek Hunter 310'un bize uygun bir tekne olduğuna karar veriyorum. İş finansman bulmaya kalıyor. İş Bankası Leasing ile USD cinsinden belirli bir formül bulduktan sonra 20,000 USD kapora ile işe koyuluyoruz. Tekne sipariş ediliyor.
 3 yıl içinde toplam ödenecek bedel 95,000 Amerikan Doları. Sanırım bu tekneyi almanın o zaman başka da bir yolu yok.

 Teknemiz Leasing olduğundan KDV'si de ödenecek (o tarihlerde ÖTV yoktu) ve Türk Bayraklı olacak. Bütün kışı zor geçiriyorum. Nihayet teknenin Amerika'dan gemiye yüklendiğini, birkaç hafta sonra İzmir'e vardığını, daha sonra İzmir'de gümrüklenip karayoluyla Istanbul'a getirildiğini öğreniyorum. 1998 yılının Mart ayında kendi kendime 40.yaş hediyesi oluyor. Havanın kapalı olduğu bir gün kızım Beste ile gidip onu karada ilk defa görüyoruz. Heryeri naylonla kaplı olduğundan fazla bir şey göremesekte, bir fırsatını bulup inik kıç merdivenden havuzluğa göz atıyoruz. Takip eden günlerde direk dikilmesi, zehirli, arma ayarı ve son kontrollerle Nisan ayında Lolita suya iniyor. Daha ilk günden Tolga, Burak ve benim katıldığım deneme seyri son derece zevk alacağımızı işaret ediyor. Henüz yelkenli bir tekne kullanmışlığım yok ama denizcilikte bir tutam deneyimim var. Yani söylenecekleri kolay anlayabilirim. Lolita'yı Fenerbahçe'de ilk yerine F10 iskelesine bağlıyoruz.

 Sonraki günler ufak seyirlerle ve tekneye ısınmakla geçiyor. 1998 yılının yazı bir Marmara adası seyri dışında Istanbul civarında günlük seyirlerle geçiyor. O zaman Fenerbahce Marina Setur tarafından işletilmediğinden F10 kerbela gibiydi. Zaten Istanbul'da da şehir olarak susuz geçen yaz bizim iskeleye de yansıyordu. O zaman sürekli su taşımak bile yeni tekne yüzünden bize hiç koymuyordu. Şimdi düşünüyorum da hakikaten zor bir zaman dilimiydi.

  
 Sevgili Dostlar,

  Bu sayfalar bizim 1999'den baslayarak her yaz mavi Ege'ye açılıp yaşadığımız keyifli  seyirleri özetlemektedir :

  Bu seyirlerden  birincisi dostlarla ve Beste ile diğerleri ise sadece ailece  yapılmıs ve her seferinde tarifsiz keyifli anılarla geri dönülmüştür.  Tabii 2003 yılı Ege seferimizde yaşadığımız maceraları da herhalde yıllar boyu unutamayacağız. 

   
Bademli'de sualtının olağanüstü görünümü; Yunan adalarında halkın sıcaklığı; yediğimiz birbirinden güzel  yemekler, Alaçatı'da denizin ortasında  Arif Şedele'nin uzanan yardım eli;  Süreyya ustanın Çesme'den kopup gelip motorumuzu onarması; Babakale -Bozcaada arasında az rastlanır ayna gibi denizMarmara'da  yaşadığımız ilk poyraz fırtınası ve Hosköy limanında Tijen'le geçirdiğimiz birkaç gece ve çocuklarla güle oynaya  yaşadığımız bunca tatil;  bunun gibi daha niceleri...
   Her bir seferden sonra eşe, dosta  anlatılan hikayeler ve keyifle yeni heyecanları  yaşamak için sonbahar, kış  ve ilkbahar boyu yapılan planlar, hazırlıklar...
     Sonra su gibi geçip giden tatil ve güzel  anılar.  Sonra herşeye yeniden başlamak.
   Tüm dostlarımızın rüzgarla ve denizle yaşadığı serüveninin her zaman sevdikleriyle birlikte daimi bir keyif  yolculuğu içinde olması dileğiyle...

Gökhan & Tijen Beste ve  Ceyda
      
  
Not : Can dostumuz Lolita'ya 15 Temmuz 2007'de veda ederek Kasım ortasında gelecek aynı ismi koyduğumuz yeni teknemizi beklemeye başladık. Bu harika tekneyle Ege'yi karış karış elledik. Gün geldi Atina'ya bağlandık. Fırtınalar yedik.. Kızlar onunla beraber büyüdü. Bizler denizlerle yeniden doyasıya tanıştık, yepyeni limanları keşfettik.. Onu hep sevdik ve çok çok iyi baktık. O aileden biri oldu... O hala yanıbaşımızda F13'te biraz hüzünlü, açık denizleri çok özlediği için olsa gerek....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Önsöz / Intro