Kasos - bir uzak ada öyküsü

Kasos, güneydoğu Ege'de yer alan oniki (Dodecanes) adaların ufak olanlarından biri. Tamamen çıplak, kayalık ve yerleşimin az olduğu bu adanın batısında dar bir kanal ve hemen karşısında alçak sığlıklar bulunuyor. Bu sığlıklardan büyücek olanın doğu sahili ince kumlu bir plaj ve tertemiz bir denize sahip. Üzerinde yerleşim bulunmayan bu plaja adadan tekneyle ulaşmak mümkün. 

Adanın batısındaki limanı çevreleyen uzun bir mendirek var. Mendireğin üzerine dikkatlice bakılınca korkuluk kargalar görünüyor. (scarecrow) Üzerinde neredeyse hiçbir şey yetişmeyen bu adada bu korkulukların da ilginç bir hikayesi var. 1824 yılında adanın doğusuna çıkan Mısır Donanması'nın burada 6000 adalıyı öldürdüğü tarih kayıtlarında yazıyor.  Geride kalanların ise çok sonralar bu korkuluk kargalarıyla denizden gelen tehditlere karşı biz buradayız ve nöbetteyiz mesajı için konulduklarını öğrendik. 

İkinci ilginç konu ise komşu ada Karpathos çamlarla bezeli iken Kasos'un tamamen çıplak olması. Bunun da hikayesini Karpathos'ta dost olduğumuz Yorgo anlattı : Kasos'ta büyük bir keçi nüfusu bulunuyormuş, ancak bunlar daha önceleri kısmen yeşillikler olan adanın canına okuyunca idari kararla keçi sayısının azaltılmasına karar verilmiş. 20-25.000 keçi itlaf edilmiş. Ama karar anlaşılan gecikmiş ki ortada ağaç falan kalmamış.

Mendireği dönüp limana girdiğimizde iskele tarafta dev bir beton rıhtım gördük. Hemen arkasında birkaç balıkçı teknesi, bir iki yelkenli ve bir motoryat rıhtıma aborda olmuş durumdalar. Dolayısıyla yer yok. Rıhtımın Güney ucuna bordalasak yer var ama rüzgar bizi yandan betona yapıştıracak. Yine de tedbir için bütün usturmaçaları sancak tarafa diziyoruz. Arkasında teknelerin dizili olduğu rıhtımın ön tarafında yaşlı bir adam elinde kamış balık tutuyor. Öğleden sonra henüz olmuş, ortalık sıcak ve kimsecikler yok. Bereket kuzeybatılı rüzgar hafiften de olsa bunalmamızı önlüyor. Bu uzun mendireğe yanaşmamızı pilot kitap tavsiye etmemiş! Rıhtımdaki yaşlı adam usulca elinde kamışı bırakıp bize el sallıyor gelin buraya bordalayın diye, feribot yok mu diyoruz - ilerideki uç iskeleyi işaret ediyor. Onun desteğiyle sancak taraftan rıhtıma yanaşıyoruz. Bir iki kısa sohbetle doğru yere bağlandığımızı teyit ediyoruz. Ama küçük bir problem var. Su ve elektrik için tek bir terminal var o da epey uzakta. Sorun değil, rıhtım bomboş zaten. Tekneyi çalıştırmadan baş kıç halatlarıyla ileri taşıyoruz. İlave uzatmayla ve iki adet 25 metrelik hortumla elektrik de su da tamam. 


















Limanda sahipsiz duran çift direkli sarı bir yelkenli var, bize onu işaret ediyor. Türkiye'deki marinalardan birinden çalındığını, İran, Afganistan ve Suriyeli göçmenlerle dolu şekilde ada açıklarında yakalandığını ve şimdi burada alıkonulduğunu öğreniyoruz. 

Tekneyi biraz toparladıkları sonra, evrakları alıp polise gitmeye karar verdik. Önce denizle alakası olmayan bir karakol bulduk, ama bunun farkına sonradan vardık. Polis şortla ve lastik ayakkabı ile görev başında - niye geldiniz diye şaşkın, biz daha şaşkın. Neyse durum anlaşıldı ve biz liman polisini aramaya başladık. Komik bir durum ama 200-300 kişinin yaşadığı ve 10-15 dar sokaktan oluşan köyde diğer polisin ofisini bulamadık! Meğer önünden geçmişiz ama kafayı kaldırıp tabelayı görmemişiz. Daha komiği yeri sorduğumuz kimsenin net bir tarif verememiş olması. Artık pes edip limana dönerken, limandan gelen polis memurunu görünce takibe alalım dedik. Zaten o da bizi görünce bize doğru yöneldi, alnımızda yazıyor tekneden geldiğimiz sanki. Neyse o da gitmiş tekneye bize bakınmış. Evraklarla ofisine gittik işleri hallettik. Daha işe yeni başlamış tecrübesiz bir delikanlı, sırtı pek değil ki sürmüşler bu adaya...

Ara sokaklarda zamanın hiç işlemediğini gösteren resimler var : Dükkanının önünde tığ işi yapan yaşlı bir madam, kapı önünde oturmuş oynaşan çocuklar, market kasasında bir türlü geçmeyen zamanı dolduran yaşlı amca, ara sokak kahvesinde boş boş sohbet eden iki balıkçı.. 

Akşam limana bakan tavernada yenen keyifli ama basit bir yemek, eski lezzetleri anımsatıyor : küçüçük sarılmış etli yaprak sarma, sıcak biber dolma ve iki adet barbunya tava, tazesinden!
Gece esen rüzgar tekneyi pek rahat bırakmıyor. Liman içinde oluşan solugan biraz rahatsız bir uyku uyumamıza neden oluyor. 

Sabah klasik ekmek, yumurta vs alma turu. Tekneye dönerken ortalık hareketleniyor. Feribot gelecek ve uzakta görünüyor da. Yaşlı bir adam tekneye seyirtip bana laf ediyor. Demirini beğendim diyor. Türk malı Ultra diyorum, gerçekten gururla.. Sonra da pasarellamı beğeniyor. O da İzmir'den Mutlu Metal diyorum - Babası Kadıköy'deki doğmuş. İşe bak! Biz orada oturuyoruz deyince sohbet ilerliyor. Bu arada dev gibi feribot kıçtankara yanaşmak üzere, eşim gemiden çıkacak diyerek ayrılıyor yanımdan. 

İnsan bu sıcak - içten temaslara hayret ediyor, bizim gibi bir sürü hırsızın, uğursuzun kol gezdiği büyük şehirlerden buralara gelince. Bu sersemleten şaşkınlık kısa süre sonra az önce konuştuğum adam direksiyonda eşi; otomobiliyle teknenin önünde durunca tavan yapıyor. Arabadan inip bize bir kavanoz Kasos Balı getirmez mi? Nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. Sonra sözcükler boğazımıza düğümlenmişken veda edip gidiyorlar, kahvaltı hazırlığında masadaki Türk sucuğunu da görüp - sucuki deyip hatırlamış olarak - Bir daha ki sefere bu tür sürprizlere bir hazırlığımızın olması lazım. 

Artık adadan ayrılma vakti - buruna dizilen usturmaçaların verdiği güvenle hızlı bir tornistanla rıhtımdan ayrılıyoruz. Bu sırada adaya doğru alçalan pervaneli bir uçak, adayı yeniden bir farklı şekilde dış dünyaya bağlıyor. 17-08-2015




Kasos - the story of a remote island 

Kasos is one of the Dodecanes at southeast of Aegean Sea. It is rocky and low populated with a narrow channel at its west coast and faces shallows at its front.

There is a sandy beach at one of these shallows, to be reached by boat from the island, offering crystal-clear waters inviting to swim.

On the west side there is a long brerakwater surroun ding the port. When you look carefully you notice scarecrows on the mole. The reason is more than interesting, since there is rarely a vegetation on the island! In the year 1824 the Egyptian Navy invaded the island and killed here 6000 inhabitants. Those who have survived, placed these scarecrows afterwards as a sign against another threath, that they are always on watch. 

The second interesting issue is that this island is barren, while the neighboring Karpathos is pretty green with pine forests. The story behing has been told us by George, our friend from Karpathos : Kasos island hosted a large number of goats in the past. But since these animals consumed all existing green plants, the local governtment decided to reduce the goats' population. Although 20-25,000 goats have been slughtered they could not retrieve the greens here. Seems that the decision was made too late.

After entering the port we noticed a long quay, with few fishing boats, 2 sailing boats and a motor yacht docked behind alongside. So there is no space there. Should we dock to its south side, the side wind will make us uncomfortable here. So we place all our fenders to our starboard side. We notice an old man fishing from the quay. It is right after noon, it is hot and there nobodyelse around. Fortunately the light northwest breeze makes us life easier. The pilot book does not recommend us to dock alongside here. But the old man leaves his rod and calls us to the quay, where he stands.  we ask, what about the ferry - he points out the remote corner of the pier. With his support we dock here alongside from our starboard side. After a short chat we understand that it is a good position to dock here. But there is small issue. There is only one terminal providing water and electricity but quite far away. No worries, the quay is empty anyway.  So we move the boat forward with our mooring lines. 

With an extension water and electricity connections are available.

The man points to a yellow sailing vessel inside the quay. 'It was stolen from a marina in Turkey and captured close to Kasos with refugees from Afganistan, Iran and Syria on board' he says.

After tiding up our boat, we decided to visit the port police office in the village. First we found another police station, but they had nothing to do with the port :) The policeman here with running shoes on duty, asked why we are there :) Later started again to seach for the correct police station.

It is funny, that we couldn't find it, where 200-300 people live and it is all about 10-15 narrow streets. Nobody could provide us a clear positioning. To our surprise we passed before it, without noticing.

While we gave up and decided to return back to the port, we saw the policeman, coming from the harbour. When he saw us, he headed to our direction. Seems, that we look like foreign sailors, he is looking for! He is a newbee, but completed our stamps easily.


The wind at night disturbs us while sleeping. The swells inside the harbour makes our sleep interrupted frequently.
Next morning proceed to the market to buy fresh bread and eggs. While returning to the boat the harbour gets crowded. The ferry is coming. An old man approaches and talks to me. He likes my anchor. I proudly report him that it is a Turkish designed Ultra. Later he likes my gangway also. His father was born at Kadikoy, in Istanbul, where we are living! Meanwhile the huge ferry laid at the pier and the man went to meet his wife arriving on the island.

On the back streets there are scenes, that show the time has stopped here  : The old lady busy with a crochet, children simply playing around, the old man behind the market's cashier desk looking the time to pass and two fisherman chatting at the coffee shop...
In the evening the tasty dinner reminds us the delicious specialities from the good old days : small prepared stuffed wine leaves and paprica, two fried fresh red mullets! 
When coming from mega cities to remote places like this island, one astonishes to these warm human interactions. The final surprise is to see the old man again with his wife in their car stopping in front of our boat.  He picks up a jar of pure Kasos honey and hands over to us. We really don't know how to outline our thanks. Next time we need to be more prepared for such surprising moments!
Time to leave Kasos. With a quick backward run, we move from the pier. Meanwhile a propeller plane lands on to the small airport, connecting the island once again with the rest of the world. 17-08-2015









































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk teknemizin önce alınma ve sonra veda öyküsü

Önsöz / Intro