2012 : Yakın adalar


YAKIN ADALARDAYIZ
21 Temmuz 2012 Cumartesi
2012 yılı tatiline akşamüzeri 17:15’te dostlarımızı marinada bırakarak günbatımını bekleyen İstanbul’u geride bırakarak yola çıktık. Temmuz başında karaya çıkararak teknenin altını tertemizhale getirdiğimizden, seyir hızımız son derece keyifli – yakıt depomuz dolu, eşimle gece seyrindeyiz. Arkadan gelen akıntıya ve poyrazlı 20-22 knot rüzgara oturduğumuzdan cenova + motor 2200 devirle, iyi bir hızla Marmara’yı geçiyoruz. Sabah güneş doğarken Hoşköy bordalandı bile (06:00). Rüzgar ara ara 10 knota düşse de Boğaz’da artıyor.
Tavşan Adası’nın batısından turlayıp biraz da rapala çekerek bir sonraki gün 15:30’da Bozcaada’dayız. Liman tamamen dolu – iğne atsan düşecek yer yok yani. Liman görevlisi bizi arabalı vapurun kullanmadığı iskeleye bordalatıyor. Burada leş gibi kamyon lastikleri bizim yeni parlattığımız bordayı berbat etmek için dizili. Yapacak bir şey yok tabii. Ada Ramazan nedeniyle sakin. Gidip balık halinden balık alıyoruz. Geçen sene yaşanan aksiliklerden sonra teknede yemek en iyisi diyerek- (bu arada balık vapurla karşı kıyıdan geliyor – vah ki vah). Sonra telefonla istediğimiz yakıt geliyor. Dolduruyoruz depoyu 50 litre! Bingo! Ekonomik bir yolculuk oldu bu sefer. Sevinmek için bir sebep daha. Sonra yakın bir dostumuz vasıtasıyla yeni tanıştığımız arkadaşlarla koyu bir sohbete dalıyoruz. Sevinmek için bir sebep derken – erken gülmek yaramıyor - yemekten sonra aklı evvel bir GESTAŞ memuru ile kapışıyoruz. Hiçbir hizmet vermeden oraya yanaşmadan dolayı 40TL istiyor. Biz de kendisini ‘’kibarca diyeyim’’ refüze ediyoruz. Hem vergi ver, hem haraç ?? Üzerimize bağlanan 3 tekneden 2’ sinde kimse yok, sonuncusu ise boş ver deyip parayı ödemeyi tercih ediyor. Bu coğrafyada başımıza ne geliyorsa bu nedenle. Bozcaada BİTİK – Herkes aynı şeyi söylüyor. Asabımız bozuk (daha ilk günden) gece yarısı yatıyoruz. Herkes haraççı olmuş buralarda.
23 Temmuz 2012 Pazartesi
Sabah erkenden üzerimize bağlanan teknelerin ardından halatları çözüp kuzey-doğulu bir rüzgarla cenova açık güneye akıyoruz. Önce Babakale’yi, ardından Midilli’nin kuzeydoğu ucunu bordalıyoruz. Yolda chartplotter (harita okuyucu) birkaç kez kendini reset ediyor. Durup dururken işe bak yani. Midilli’den önceki koyda denize girip tatilin başladığını hissetmeye çalışıyoruz. Midilli’de liman bomboş. Yaz ortası tuhaf bir durum yani. Standart giriş işlemlerinin ardından limana kıçtan kara bağlanıyoruz. Elektrik/Su terminalleri bir yenilik. 5 Euro bedelle kart satıyorlar.
Günlerden Pazartesi ülke derin bir krizde ama dükkanlar kapalı J Akşam limanın içinde 59Euro verip güzel bir yemekle kendimize geliyoruz. Fanari Restoran’da menüler TÜRKÇE olmuş. Garson kızlar gayet anlaşılır Türkçe konuşuyorlar. Müşteriler de Türk zaten. İii geceler…
24 Temmuz 2012 Salı
Sabah eksikleri tamamlayıp (internet kartı, telefon kontörü, manav, fırın falan) polise uğradıktan sonra Midilli’den ayrılıyoruz. Liman ücreti 10 Euro. Midilli’nin güney sahilinde 2 kez yüzme molası verdikten sonra öğleden sonra Plomarion önündeyiz. Dalgakıran dışında çektiğimiz turuncu parlak rapalaya 50 cm. bir baraküda geliyor.
Başka da gelmeyince limana giriyoruz. Batıdan basan sert rüzgar ve kıyıya verdiğimiz halatın yanlış anelelere geçirilmesi aykırı bağlanmamıza neden oluyor. Daha sonra rüzgar düşünce tekneyi yeniden bağlayıp düzeltiyoruz. Akşamüzeri saat 7:00’de bile ortalık bomboş. Burada tatilci yok. Bazı dükkanlar kapatmış/batmış L bazıları %50 iskonto ile devam etmeye çalışıyorlar. Yazın böyle ise kışın ne olacak acaba?
Set üzerinde bir restoranda 35Euro verip yemek yiyoruz. Limanda sadece 4 tekne var. Burada da Türkçe mönü tabelaları dikkatimizi çekiyor.

25 Temmuz 2012 Çarşamba
Sabah erkenden ekmek alıp Plomarion’dan ayrılıyoruz. Hedef Sakız Adası. Kısa süre sonra bıraktığım rapalanın sürekli boşalmakta olduğunun fark ediyorum. İçine ip dolanmış ve bilyeleri dağıtmış. Yolculuğun geri kalanında çıkrık OFF durumda L Artık İstanbul’da bakacağız. (Bu arada İstanbul’a dönüşte internet yardımıyla gerekli resimleri bulup onarabildim.) Sakin bir havada dikine Oinoussa Boğazı’na yöneliyoruz. Öğle üzeri tam boğazda balıkları balık bulucuda görünce jigleri sallıyoruz – dip yapısı uygun olmasına rağmen bize iltifat eden yok. Ardından yakınında musluk gördüğümüz bir mevkide Sakız limanına bağlanıyoruz. Hava inanılmaz sıcak. Havuzlukta vantilatör çalıştırarak oturuyoruz. Suları da derhal doldurduk. Aslında elektrik ve su kartla burada da ama bizden önce bağlananlar kontörü tüketememişler. Yani balkondayız. Öğleden sonra tam 3 kez şehre indik – inler ve cinler 11’e 11 maç yapıyor. Biz de polise gidip işlemleri hallettik. Liman için para istemediler. Tuhaf bir şey, ilk defa Sakız’da bedava kalıyoruz. Sonradan öğreniyoruz ki yaz aylarında Pazartesi ve Çarşamba yarım gün tatil edilmiş. Ya iki yakan bir araya gelmez çalışmazsan abisi J Sanki bizim ki geliyor da… Sakız’a mı özgü bu karar onu da anlayamadık. Sonunda sahilden bir arka sokakta açık bir market bulduk da eksikleri tamamladık. Akşam bağlandığımız yerin tam karşısında KONAKI isimli restoranda yedik. Yemekleri lezzetli. Özellikle Mastelo isimli ızgara peynir. Meze ağırlıklı yemeğe yine 35 -36 Euro hesap geldi. Sakız sahilinin geneli cafe/bar. Bildiğimiz restoran epey az yani.
26 Temmuz 2012 Perşembe
Sabah yine ekmek al ve halatları çöz J hedef Karaabdullah Burnu ardından Alaçatı iskelede ve Teke Burnu aynı şekilde keyifli bir seyir yaptık. Öğle saatlerinde Samos’un kuzeyinde Kokkari limanını kerteriz alarak mutedil lodos havada cenova + motor 7-9 mil hızla güneye indik. Az bir dalgayı yandan alsak bile fazla rahatsızlık vermedi. Daha sonra Samos’un Türkiye’ye bakan 2 burnunu dönerek akşamüzeri Samos Marina’ya bağlandık. Elektrik ve suyu bağlayıp, tekneyi bir güzel tuzdan arındırdıktan sonra etrafı kolaçan ettik. Burada bizi bekleyen sürprizler var. Biri daha önce güzel deniz mahsulleri aldığımız süpermarketin boş rafları (hiç deniz ürünü kalmamış) ve diğeri marinaya %100 zam yapmış olmaları. Geçen sene 25 Euro olan marina bu sene 50Euro. Yani biz seneye kısmetse limandayız arkadaşlar. Kredi kartı POS’u çalışmayınca bir de markete 65Euro taktık mı ?? Veresiye yani. BORCUMUZ BORÇ J (Neyse dönüş yolunda ödedik) Ardından şehre indik. Burası da kendi kalemine göre tenha. Marin malzemeler satan dükkana gidip (her gittiğimde uğrarım) durumu sordum. Krizi bütün ağırlığıyla hissettiklerini anlattı – Bu da geçecek dedim, biz neler atlattık. L Daha sonra yine standart 35 Euro’luk bir akşam yemeğini bu sefer Faros isimli bir restoranda yedik.
27 Temmuz 2012 Cuma
Sabah yakıt alacaktık ama marina ofisi 08:30’da kapalı. Önceden haber vermemize rağmen istasyonda kapalı (meğer batmış) kimse yok yani. Çaresiz devam ediyoruz. Marina içinde biraz civarna olsa da palamar olmadan dikkatlice ayrılıyoruz. Ardından sakinleşen havada Agathonisi yönünde güneye iniyoruz. Agathonisi sancaktayken, İstanbul’dan marina komşumuz Barbaros yatı kuzeye çıkıyor. Selamlaşıyoruz. Adanın güneyinde ekran görüntülerine paralel balık yokluyoruz ama yine kimseye beğendiremiyoruz janjanlı jiglerimizi. Bir sonraki ada Farmakonisi (nam-ı diğer Eczacı Adası) Burada yüzme molası vermeye karar verdik. Vermeye verdikde ben bir dalıp çıktım; uzaklardan 2 asker megafonla seslenerek ve siren çalarak uzaklaşmamızı istediler. Neredeyse ateş açacaklar (belki). Çaresiz demiri toplayıp oradan ayrıldık. Oysa pırıl pırıl bir deniz vardı. Önce Yalıkavak rotasına dümen tutup oradan Turgutreis’i bordaladık ve akşam olmadan Milta Marina’ya bağlandık. Marina 65 Euro + 10 Euro depozit kartlara vs. Hoşgeldiniz Türkiye’ye….
28 Temmuz 2012 Cumartesi
Sabah sert bir havada marinadan ayrıldık. Rota Göltürkbükü/Türkbükü ?? (90 litre yakıt aldık) Öğleye doğru Gümüşlük’te yüzme molası verdik. Sonra yalpayla Türkbükü’nün önündeki kanaldan içeri – her yere tonoz atılmış. Ama boş olanı yok. İskeleye yakın bir yere demir attık. Burada baş döndürücü bir bot trafiği var. Boyu 3 metreden 8 metreye kadar çeşitli botlar kuvvetli makinelerle donatılmış halde son hızla teknelerle kara arasında mekik dokuyorlar. Benim botum senin botunu döver misali. Tabii durmadan dalga üretiyorlar. Kimsenin umurunda değil. Tayfalar göbekli patronları, boya küpü hanımları, şımarık çocuklarını (tabii ilaveten abuk sabuk misafirlerini) tekneye götürüyor, akşam eğlence mekanlarına geri götürüyor. Özetle ikide bir karadan tekneye, tekneden karaya gidip gelen paparazzilere malzeme tipler (!), çöpler ve tonoza bağlı yazlık misali tekneler. Türkbükü resmi. Sanırım pek çoğu yaz boyunca yerinde hiç kımıldamıyor. Palamar ve tonoz hizmetleri BÜKDER’den – nasıl bir organizasyonsa – Akşam menüde makarna var, teknedeyiz MECBUREN. Gece yarısı biz yatarken hayat burada yeni başlıyor. Bot trafiğinden çekinerek havuzluk lambasını da açık bırakıyoruz. Denizde nezakete pek uymasa da… Yahu bu memleketi nasıl bu hale getirdik ???
29 Temmuz 2012 Pazar
Sabah koy içinde kısa bir seyirden sonra rota Yalıkavak. Hava yine sert. Öğle saatlerinde Yalıkavak’a varıp kuzeyindeki bir koya denize giriyoruz. Koyda beach club dolu J Millet arabayla bir yerlerden buraya geliyor, arabayı tozun toprağın içinde bir yerlere park ediyor. Sonra beach club’da bangır bangır müzik, şezlonglar, sağı solu kesenler kadrosuna dahil oluyor. Akşam cüzdan hafiflemiş tozlu arabayla otelin yolunu tutacaklar. Neyse bize ne yahu… Ardından marinaya girerken rüzgar iyice bindiriyor. Ege’nin meşhur meltemi. Makine biraz zayıf olsa karaya yapışırsın. Rüzgaraltı bir yere tam gaz kıçtan kara oluyoruz. Yalıkavak ilginç bir yer. Burada da yüzer yazlık niyetine kullanılan hep bağlı tekneler var. Millet birbirine misafirliğe gidiyor falan yaniJ o kadar. Akşam yemeğe gidilen bir steakhouse misafirlerini hoyratça geri çeviriyor. Her yer kıymete binmiş. 7-8 ayda bütün para kazanılacak, herkese soyulup soğana çevrilecek – başka yolu yok. Neyse biz yine de bir masaya ilişiyoruz. Yanımıza kalabalık bir aile geliyor, erkekler meydanda yok! Çocuklar, anaları ve bakıcıları J
Ah canım Türkiyem! Çocukların (4-6 yaş grubu) ellerinde iPad’ler iyi mi ?? Kalakalmak böyle bir şey – eski deyimle şaşakalmak. En iyisi zıbarıp yatmak.
30 Temmuz 2012 Pazartesi

Sabahtan marinadan ayrılıyoruz. Aslında rotamız Pandeli olacak ama hava yine sert Bodrum-Kalimnos arası kanalda yüksek dalga kaldırıyor. Otopilotta bir sorun var ama hayırlısı. Bu nedenle önce Kalimnos’a dümen tutuyoruz, ardından yukarı Xerokambos ve sonra Pandeli. Xerokambos, Leros’un güneyinde derin bir koy. Buralarda tonoz var. Yine de kuzeyli karadan esen rüzgar, ada üzerinden civarnaya neden oluyor. Gelenler tonoza bağlanmak için bile epey mücadele veriyorlar. Kakıcını düşüren mi ararsın – tonozu çekip sonra gerginlikten bırakmaya mecbur olan. Her türlü film var yani… Bende bir Amerikalı çifte botla yarım ediyorum. Adam 80 yaşlarında. Biraz da yer bulma endişesi ile Pandeli’ye devam ediyoruz. Koyda epey demirde yat var, ama şansımıza geçen sene bağlandığımız tonoz boş iyi mi. Kimse cesaret edip tonozu almamış. Biz pişkin pişkin tonozu kıçtan alıyoruz. Yetmiyor J 1-2 güne kadar buraya gelecek arkadaşımız Mehmet’te faydalansın diye, akşam üstüne – This belongs to Lolita – yazıyoruz.


 Matay'a tonoz
Bir de resmini çekip Facebook’a koyuyoruz ki Mehmet kolayca bulsun. Akşam yemek botla çıktığımız Psaropolulis’te. Açılıp kılçığı alınmış ızgara sardalye şahane. Mutfaktakiler bahşişi hak etti.

31 Temmuz 2012 Salı
Hava yine sert! Pandeli’den ayrıldıktan sonra rota Arkoi ama önce Lipsi’ye dümen tutuyoruz. Lipsi seneler önce bağlandığımız bir ada. Metruk beton iskele adam mı olmuş nedir? Herkes rüzgar altına bağlanmış ama orada yer yok. Mecburen rüzgar üstüne bağlanacağız. Uzun zincir döşemek lazım. Biz de öyle yapıyoruz. Karadan halata yardım eden Türkler var. Bağlanmaya bağlandık ama, bir markete gittik geldik, tekne karaya yapışmış halde. Rüzgar sancak baş omuzluktan basıyor. Demir, zincir dinlemiyor. Topladık demiri mecburen, ne yapalım derken, birinin rüzgar altı rıhtımdan ayrılacağı haberi geldi. E güzel oldu diyoruz. Derken çıkan tekne 1-2 zincire takınca 1 saate yakın liman içinde turlamak zorunda kalıyoruz. Beklerken, rıhtımın ucundaki Alman tekne çıkıyor. Biz de derhal onun yerine kıçtankara oluyoruz. Akşam yemeğini limanda güzel manzaralı bir tavernada yiyerek uykuya çekiliyoruz. (Polis 7 Euro / Elektrik-su 5 Euro)
 
Lipsi'de günbatımı
1 Ağustos 2012 Çarşamba
Sabah erkenden Lipsi’den ayrılıyoruz. Hava sert, deniz de kabarık. Batısından dolandığımız Arkoi Adası’nın Marathonas Koyu’nda keyifli bir kahvaltı yapıyoruz. Koyda yaprak kımıldamıyor ve sabah erken çıt çıkmıyor. Zannedersin başka bir boyuta geçtik. Ardından 2. camadan vurduğumuz ana yelkenle, Samos’un güneyine dümen tutuyoruz. Otopilot mafiş L Dalga kafadan ve iskele baş omuzluktan geliyor. Bir an boşlukta aykırı kalınca kafadan gelen dalga tekneyi kaldırıp vuruyor ne var ne yok zangırdıyor. Yapacak bir şey yok… Öğleyi az geçe Samos’un güneyinde sakin bir koya giriyoruz. Öğle yemeğinde domatesli, sarımsaklı karides yahni var. Burada bir de denize girdikten sonra ver elini Pitagorio Marina (Samos). Marketin önünde dar bir yere güç bela kıçtan kara bağlanıyoruz. Yan rüzgarda marina içinde dönmek çok zor. Ama baş pervane burada çok işe yarıyor. Tekneyi baştan aşağı yıkadıktan sonra denize girip yorgunluk atıyoruz. Akşam Remataki’de yemekte palamut ızgara ve salata var. Geç vakit tekneye dönüp uykuya dalıyoruz.
2 Ağustos 2012 Perşembe
Sabah erkenden yukarı tırmanmaya başlıyoruz. Rota Çeşme. Sabahtan sakin esen rüzgar, Doğan Bey Burnu açıklarında 20-25 NW üflüyor. Motor + ana yelken konforlu bir seyir halindeyiz. Oto-pilot artık hiç yok. Öğle saatlerinde Raymarine ile irtibat kurarak, programları yoğun olmasına rağmen Alaçatı’da olduklarını öğreniyorum. Alaçatı’ya girmek çıkmak bir mesele. Burası sörf cenneti olduğundan çok dikkatli girip çıkmak gerek. Seyir rotası şamandıralarla markalanmış olsa da, onlarca sörf bu hat üzerinden hızla geçip dönüyorlar. Bir şey olacak diye insanın aklı çıkıyor. Marinada yer olmadığından çekeğe bordalıyoruz. Bora Bey, arka kabinden ambara dalıyor ve arızayı hemen buluyor. Otopilotun bağlı olduğu kasnağın 4 vidası üzerinden düşmüş. Montajda kısa vida kullanmışlar ve fiberli somunu tam kavramamış. Neyse 5 yıl iyi dayanmış. Yol yapmasan ortaya çıkmayacak J uygun bir servis ücreti ödeyerek geç vakit karanlık çökerken Çeşme’ye bağlanıyoruz.
3 Ağustos 2012 Cuma
Sabah marinada bir kahvaltı edip, ikmali tamamladıktan sonra 62 Euro ödeyerek – 106 litre yakıt alarak Çeşme’den ayrılıyoruz. Alev Adası’nın yakınında 1-2 saat balık bakmamıza rağmen bize gelen bir şey yok. Rüzgardan tekneyi sabit tutamıyoruz. Balık bulucuya göre balık çok ama bize atlayanı yok. Ardından Sakız sahiline dümen tutup, Langada’da yüzme molası veriyoruz. Akşamüzeri önünden çok geçtiğimiz Oinoussa Adası’na bağlanacağız.
 
 
 iounissa liman ağzı                                                         iounissa rıhtım
Rüzgarı arkadan alan bir rıhtıma güzelce bağlanacakken karadan biri gelip burasının kulübe ait olduğunu söylüyor. Biraz eziyetle bu sefer yandan rüzgar alan bir rıhtıma kıçtan kara bağlanıyoruz. Önce biraz yaslanma, ardından biraz ince ayar, sonra da rüzgar bitiyor. Yani sorun yok. Adanın garip zengin müdavimleri var. Sakız’dan taksi botlarla geliyorlar, elektrikli golf arabalarıyla limandan alınıyorlar. Enteresan bir ada yani...
4 Ağustos 2012 Cumartesi
Sabah erken saatte demir alıp, Midilli’ye tırmanıyoruz. Midilli güney sahiline geldiğimizde saldığımız oltayı toplarken, rapalanın ardında bir karaltı beliriyor. Birkaç saniye göz göze kalıyoruz. Vatoza benziyor, sonra gözden kayboluyor. Biz yine biraz balık bakıyoruz ama yine bereket yok L Ardından bir yüzme molası veriyoruz ve Midilli’ye bağlanıyoruz. Yemek To Konaki restoranda.
5 Ağustos 2012 Pazar
Tam gün Midilli’yi arabayla gezmeye karar verdik. Kalloni – Scala Ereson – Sigri – Petra – Molivos – Mitilini. Petra yolunda müthiş bir manastır var dağın tepesinde ama bizde o vakit yok. Scala Ereson daha önce keşfetmediğimiz güneydeki limanlardan biri - turistlerle dolu. Pazar günü olmasının etkisiyle epeyce kalabalık. Sigri pek bir şeye benzemiyor.

 Molivos (kaleden)
Molivos ise her zamanki gibi Ş A H A N E…
 
 Molivos ahtapotlar

2008'de bize kılıç atlayan rapalayı satan oltacı teyze hala oturup duruyor (Molivos)













Günlerden Pazar olunca ilk defa karşılaştığımız bir manzara görüyoruz. Sabah ve akşam Midilli ana caddede askeri bando ile bayrak töreni. Kimden gelmiş bu alışkanlık acaba?
 Scala Ereson
6 Ağustos 2012 Pazartesi
Öğleye kadar çıkış işlemlerini tamamladık. Sonra biraz alışveriş yaptık. Verimli bir süpermarket bulduk sonunda burada. Son birer frape içip Midilli’ye veda ettik. Kuzeyindeki adaların önünde bir yüzme molasının ardından gün batımından hemen sonra Bozcaada’ya yanaştık. Neyse ki ada bu sefer tenha. Buna rağmen teknede yemeyi tercih ettik. 58 litre yakıt doldurduk bulmuşken. Bağlanma bedeli 60 TL alıyorlar. Bence bu da fazla ya neyse.
7/8 Ağustos 2012 Salı – Çarşamba
Artık Marmara’dayız dönüş yolunda, bir sonraki senenin seyrini özlemeye başlamanın ilk günleri J
 

Barbunaki & Közde peynirli biber

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk teknemizin önce alınma ve sonra veda öyküsü

Önsöz / Intro