2014 : Ege'de tek yön seyir

Ege’de daha uzun bir seyir : Bu sefer tek yön

Fenerbahçe - Midilli – Chios – Patmos - Leros – Pserimos – Nisiros  – Tilos – Simi – Bodrum - Leros – Agatonisi - Samos – Kuşadası : 834 nm

Senelerdir olduğu gibi tüm hazırlıklarımız tamamlandı, 10 Temmuz akşamı bu sefer geri dönmemek üzere Fenerbahçe’den halat çözdük. Dolunay öncesi ayın aydınlattığı sakin bir havada gece Marmara’yı geçip 12-13 saat sonra Boğaz’a girmeden batıdan rüzgâr artmaya başladı. Beklenmedik şekilde dalgalar da büyüyünce volta seyriyle epeyce vakit kaybettik. Bu hava batı/güneybatı yönünden geldiğine göre Bozcaada tarafı da fazlasıyla rüzgârlı olmalıydı.
Sert havada Boğazı geçmemiz akşamüzerini buldu. Çanakkale geride kaldıktan sonra Bozcaada’yı arayınca limanın dolu olduğunu yatların çoğunlukla 2 günden beri kıpırdamadıklarını öğrendik. Alternatif olarak Yeniköy barınağına gitmeyi düşünmüştüm ama öğleden sonra arayan bir arkadaşım oraya gece girmememi tavsiye etti. O sırada iskelede Kumkale tarafında bir mendirek gözüme çarptı.
Hemen kitaptan ve harita okuyucudan kısaca bakıp rotayı oraya çevirdik. Dikkatlice girdiğimiz barınak salmayı ancak kurtardı (derinlik 2,40 m.) ama tamamen boştu. Sancak rıhtıma bordaladık. Burası Sahil Sıhhiye İstasyonu’nun bulunduğu bir liman ve Halileli beldesine yakın. Etrafta fazla bir yerleşim olmadığından bir iki balıkçı teknesinden başka hareket de yok. Havuzlukta karasineklerle verilen mücadele ve kuş uykusuyla geçen gecenin ardından sabah erken limandan ayrıldık.
Boğazdan çıktıktan sonra Bozcaada önünden Babakale rotasıyla güneye dümen tutuyoruz. Rüzgar güneybatılı ve giderek şiddetini kaybediyor. Karşıda Midilli’nin üzeri hava iyice kapalı olduğundan belki Molivos’a sığınırız düşüncesiyle güneyli rotada seyir halindeyiz. Adaya yaklaştıkça bulutlar doğuya kayıyor ve güneş yüzünü gösteriyor. Istanbul’dan 225 mil sonra akşam 18:30 sularında Midilli’ye bağlanıyoruz. Giriş işlemlerinin ardından dolunayın eşliğinde keyifli bir akşam yemeği tatilin başladığını müjdeliyor.
Uzunca bir uykunun ve sabah alışverişinin ardından günübirlik denize girmek üzere limandan ayrılmaya karar verdik. Bir gün önce sorduğumuzda “anons yeterli” diyen liman polisi halat çözüp anons ettikten sonra “olmaz bize uğramanız lazım” deyince tabii canımız sıkıldı. Ama itirazımız üzerine kendi aralarında istişare ettikten sonra bu seyre onay verdiler. Balık bakıp, yüzüp dinlenme günü. Akşam elimiz boş Midilli’ye geri döndük.
14 Temmuz sabahı rotamız Sakız’ın kuzeyi. Sabah ayrılmadan yakıtı doldurmak istiyoruz ama dolumu gümrüklü alana yanaşıp bir tankerden yapabileceğiz. Telefonla çağırdığımız tanker gelip depomuza 116 litre yakıt basıyor. 162 euro tutan bedeli kredi kartıyla ödemek isteyince tankerle istasyona gidip, aynı şekilde geri dönüyorum.
Bugün uzun zamandan beri uğramadığımız bir liman olan Marmaro’ya gitmeye karar verdik. Köy epeyce gelişmiş, biz yanaşırken koy içinde azan hava, yanaşmamızı biraz zorlaştırsa da, liman içinde bağlı olan Hippo isimli Türk teknesinin karadan halata yardımcı olmasıyla kıçtankara beton iskelenin rüzgar altı tarafına bağlandık. Yanaştıktan sonra sahildeki liman polisine uğrayıp “evrakları ne zaman getirelim?” dedik. Giriş işlemlerini Midilli’de yaptığımızı öğrenince “birazdan ofisi kapatıp Sakız’a döneceğini, ertesi sabah da muhtemelen geç geleceğini” söyleyip bizi uğurlamakla yetindi. Akşam yemeğinde güzel bir barbunya tava bulunca keyfimiz katlandı. Buradaki restoranlar hala krizden fazlasıyla etkilenmiş durumda.



Ertesi gün Marmaro’dan ayrılarak, Sakız ve Iounissa Adaları’nın arasındaki boğazdan geçtik. Bir süre Iounissa’nin güney sahilinde oyalanarak nereye gideceğimizi düşündükten sonra, Sakız’ın güneyine dümen tutmaya karar verdik. Yola çıktıktan kısa bir süre sonra tekne bir şeye çarptı ve ileri viteste olduğundan çarpma devam etti. Çarpma bizim yere düşmemize falan neden olmadı ama tabii aşırı ölçüde korkuttu. Haritada işaretli ama denizin üzerinde görünmeyen kıyıdan yarım mil mesafede bir sığlığa çarpmıştık. Hemen geri vitese takıp, sığlıktan biraz uzaklaştık. Sürekli balık bakmaktan ötürü kıyıya yakın gitmenin ve tabii tedbirsizliğin kurbanı olmuştuk.
Derhal halıyı, farş tahtalarını kaldırıp durumu kontrol ettim. Şükür ki içeride hiçbir yerde su sızıntısı yoktu. Duruma bir de dışarıdan bakmak gerekiyordu. Dosdoğru kıyıya seyredip, 3 metre suda demirledik. Hemen şnorkeli ve gözlüğü takıp suya daldım ve teknenin etrafında yüzdüm. Teknenin burnu hiç darbe almamıştı. Sadece salmanın ön tarafında ve iskele/sancak yanaklarında yaklaşık 1 metre derinlikte boya sıyrılmış ve çizikler oluşmuştu. Demek ki, teknenin sadece salması sığlığa vurmuştu. Başka yerlerde de hiçbir iz yoktu. Yeniden içeride her yeri kontrol ettim ve bir problem olmadığını gözlemledim. Bir süre sonra iyice kendimize geldik ve yolumuza devam ettik. Bu tür seyirlerde bunca sene sonra bile ne kadar dikkatli olmamız gerektiği yeniden aklımıza kazınmış oldu.
Akşam üzerine doğru Embroyios Koyu’na bağlandık. İlk defa geldiğimiz güzel şirin bir koy. Botla karaya çıkıp, güzel bir yemekle günün yorguluğunu üzerimizden attık. Tabii yemek boyunca hala tek konumuz nasıl sığlığa bindirmiş olmamızdı.
Çeşme yarımadasından bu kadar uzaklaştıktan sonra Pitagorio yönüne gitmemiz pek akılcı olmayacağından ertesi gün, güneye Samos – Ikaria arası Fourni Boğazı yönünde yola çıktık. Hava kuzeyli estiğinden Ikaria limanı rahat bir mola olmayacaktı. Zaten oraya geçen sene bağlandığımızdan bizde pek de iyi anıları olmayan Fourni’yi güneyinden dolanıp, orada daha önceden keşfettiğimiz kıyısında Göcek gibi babaları bulunan minik koya bağlanmaya karar verdik. Her ne kadar dağdan inen rüzgarlar ara sıra koyu karıştırsa da, demirimiz sağlam, kıçtan kara halatlarımız güvenli şekilde geceyi geçirdik. Istanbul’dan ayrılalı 385 mil olmuş.
17 Temmuz sabahı rotamız Patmos. Buraya da gitmeyeli epey olmuştu. Patmos’ta rahatça bağlandığımız yerde elektrik ve su terminalleri var ama hiçbiri çalışmıyor. Çaresiz su servisi yapan bir mini tanker yardımıyla epeyce boşalan su depolarımızı doldurduk. Yakıt servisi yapan tanker o gün gelmeyince çaresiz yakıt almadan yola devam etmek gerekti. Limanda çok kapsamlı balık/tekne malzemeleri satan bir dükkân var. Bizim nasibimize de iyi bir misina düştü. Patmos’un içi eskiden hatırladığımıza göre çok hareketli. İlginç dükkanlar açılmış. Bunlardan biri de değişik gıda maddeleri satan bir dükkan. Buradan leak sprad (kereviz ezmesi) ve klasik füme sarımsak alıyoruz. İkincisi her mutfak için zorunlu olmalı.
Daha sonra Yunan yemekleri yapan bir restoranda yediğimiz yemeğin ardından uykuya dalıyoruz.
Bir sonraki sabah rotamız Leros’un kuzeyindeki kanal. İrili ufakla adalar arasında kalan bu kanalda balık olmalı düşüncesiyle, her zamanki gibi oltalarımız suda güneye dümen tutuyoruz.
Arefousa isimli bu kanalda birkaç tur atınca gerçekten de balık vuruyor ama sadece vurmakla yetinip iğneye gelmiyor. Demek burasını bellemek gerek! Ardından yola devam edip her zaman uğramadan geçemediğimiz Pandeli Koyu’na demirliyoruz. Kumsalda yenen güzel yemeğin ardından uykuya dalıyoruz. Istanbul’dan ayrılalı 473 mil oldu.
Ertesi gün, niyetimiz Kalimnos’u batısından dolaşmak. Burada Telendhou Boğazı’nda balık olabilir diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Adanın batısında hava biraz sertti. Leros’un güneyine inip, Kalimnos’u karar verdiğimiz rotada batısından dönünce Kos’a gidelim diye düşündük. Ancak günlerden Cumartesi olduğundan marinayı arayıp yer sormaya karar verdik. Nitekim bu iyi öngörü sayesinde henüz Kalimnos’un güneyini yeni dönmüşken marinada hiç yer olmadığını da öğrenmiş olduk. Yunanistan’da düzenlenen ve çok sayıda yatın katıldığı Güney Ege Rallisi’ne denk gelmiştik. Ve bu filo 3-5 gün boyunca peşimizi bırakmayacaktı. Zaten Kos Cumartesi/Pazar kiralık teknelerin değiş tokuş günü nedeniyle her zaman dolu olurdu. Ralli de terbiyeli sos olmuş.
Bir iki kez önünden geçtiğimiz ama hiç uğramadığımız Pserimos Adası’nı bordaladığımızda sahilde bazı tekneler görünce burada geceleyebilir miyiz diye bakmaya karar verdik. Koya girdiğimizde içeride demirli yelkenlileri ve kıyıya bağlı günübirlik gezinti teknelerini fark ettik. Bu kıyıya bağlı teknelerin akşam üzerine doğru buradan ayrılacaklarını gösteriyordu. Bir süre demirde durup yüzdükten sonra ilk tekneler yolcularını alıp koydan ayrıldılar. Gün batmadan adada gezi teknesi de günübirlik gelen turist de kalmamıştı. Biz de güzelce aklımıza yatan bir yere kıçtankara bağlandık. Burada bir İtalyan’ın gövdesi loçaya sıkışan ama çekiçlemekle yerinden kurtulmayan çapasına bizim uzun levye yetişti. Biraz sohbet edince rotamızda daha önce gitmediğimiz Nisiros hakkında bilgi aldık.

 
Pserimos

Üstelik burada hediyelik eşya satan bir köylünün yardımıyla karada bir kofradan elektrik bile aldık. Akşam sahilde tek tük müşterinin olduğu bir restoranda sakin ama lezzetli bir masa donattık. 
20 Temmuz sabahı ralli filosunun önünde kalacak şekilde önce Kos’un kuzey ucunu döndük, sonra Knidos yönünden bir süre güneyli seyrin ardından rotayı güney batıya çevirdik. Hedefimiz Nisiros’ta bize bir gün önce tavsiye edilen Palon isimli liman. Akşam olmadan pilot kitapta girişi kuzeyden görünen oysa yeni girişi doğudan olan limana girdik. Liman kitaba oranla epey büyütülmüş. AB’nin fonları sağolsun çok da güzel olmuş.
 

Epey tekne alıyor. Kendimize şehir tarafında güzel bir aralık bularak baştan demir kıçtankara bağlandık. Su ve elektrik mevcut. Sahilde çok sayıda restoran var. Limanın hemen yanı başında uzunca bir plaj var. Plajın ucundaki barda bir soğuk bira yorgunluğa değdi. Akşamüzeri mini tankerle getirilen yakıtı organize edip depoyu doldurunca neşemiz arttı. Üstelik tankerle yakıtı getiren kişi, kredi kartı makinası kapalı dükkanda kaldığından parayı artık yarın sabah ödeyin deyince gülmemiz tuttu. Bu uzak adalarda hala insana güven esas. Yaklaşık 100 litre yakıt alıp, 152 Euro verdik.
Hesaplarımıza göre yakıt ortalamamız; 1 litre ile 2,3 mil yapıyoruz. Veya 1 saatte 2,4 litre yakıyoruz. Hangisi kolayınıza gelirse.
Ertesi sabah yakıt paramızı ödedikten sonra biraz güneydeki Tilos Adası’na geçtik. İşte burada barınak çok sıkışık. Hatta yer yok. Çoğu tekne barınak dışında demirde. Bizden hemen önce limana giren Ketchi Sailing Azuree teknesine iskeleden bordalayıp bağlandık. Bir görevli marifetiyle makul fiyatlarla su da var, elektrik de. Liman + Elektrik 10 Euro, Su 5 Euro. Akşamüzeri polis uğradı nereden geldiğimizi sordu, sonra uğramanıza gerek yok deyip gitti. Akşam limana tepeden bakan bir terasta yemek yedik. Üstelik 2.kata dekor amaçlı bir ahşap sandal yerleştirmiş. Biz de olsa bu kayıp alana izin verilmez 2 masa fazla atılırdı. Ertesi sabah başka bir polis uğradı biz ayrılıyoruz deyince hadi güle güle dedi J Özetle Midilli’den bu yana polisle işimiz olmadı.
Burada daha fazla kalmamıza gerek yok. Rotamız Simi. Ancak yoldayken haritaya baktığımda Simi’nin batı tarafında Gümüşlük benzeri derin ve korunaklı bir koy saptadım. Adı Panormitis. Kitaplardan burada büyükçe bir manastır olduğunu öğrenince geceyi bu koyda geçirmeye karar verdik. Gerçekten sakin, keyifli bir koy. Genelde koydaki tekneler 3 metre suda demirde duruyorlar. Sonradan gelen iki Türk guleti ve bir de yelkenli manastır önünü kapatmayacak şekilde kıçtankara olmayı ihmal etmedi tabii. Ayrıca guletin burnunda -rüzgarüstünde!- mangal yapmayı da. Bir şey değil manastır güme gidecek. Akşamüzerine doğru ilahiler eşliğinde kutsanan manastır muhteşem biçimde aydınlatılınca büyülü bir atmosfer koya hakim oldu. Akşam burada hizmet veren tek restoranda ortama yakışan mütevazı bir yemek yedik.

  Panormitis

Sabah erkenden ilahiler yine duyulur oldu, karaya çıkıp manastıra bir göz attık. İçerisi son derece sade döşenmiş bir yapı. Önünde ise taze tutulmuş balıkları görünce 10 Euro verip balıkçıdan 1 kilo lagos satın aldık.

 Panormitis

23 Temmuz sabahı Panormitis’ten ayrılarak Simi Adası’nı güneyinden dolaşarak Simi limanına gidiyoruz. Buraya erken gidilirse yer bulunabilir, yoksa biraz zor tabii.
Yolda biraz balık bakalım derken oltaya bir şey takılıyor, kamış 2 büklüm olmuş, yerinden kımıldamıyor. Yarım saatten fazla asılıyorum, biraz ileri geri; herhalde iğneyi dibe taktık derken, bir hareketlenme oluyor. Derinlik 80 metre! Hareket oluyor ama oltada hem bir ağırlık var hem hiç çırpınma yok. Dipten çek Allah çek. Ucunda bir şey var ama ne ? Sonunda yüzeye yaklaşıyor ve sahiden üzerinde bir şey var. Derken sudan çıkıyor ve bunun dipteki kayalara yapışmış büyüleyici renkte bir sünger olduğunu görüyoruz.



Koca süngeri kayadan kopartana kadar epey kalori sarfettik. Süngercileri düşünüyorum da ne kadar zormuş işleri. Daha sonra Simi limanına girip bulduğumuz son 2 yerden birine kıçtankara yanaşıyoruz. Daha sonra gelen 2 Türk teknesinden bir yer buluyor diğeri ise ancak 2 saat sonra bir başka tekne ayrıldığında yanaşıyor. Sonradan gelenler ise geri çevriliyor. Liman çok eğlenceli, daima bir olay var. Azarlananlar, demir takanlar, ısrarla liman içini terörize edenler, yanaşamayanlar J Bir alem kısaca. Akşam Manos’ta ısrarımızla bir kazık yiyerek rahatlıyoruz. Bugüne kadar yediğimiz en pahalı yemekte hiçbir şey yemeden 75 Euro bayılıyoruz. Bu arada Simi limanı girişinde iskele tarafta mazot istasyonu açılmış, bu vesile ile ertesi günü oradan botumuz için benzin alıyoruz. Bu da bize aynı gün kısa bir yüzme molası için fırsat yaratıyor. Simi’de her şey güzel olunca bir gün daha geçirmeye karar verdik. Hoşuma giden resimlerden biri bağlandığımız yerde bulunan bir evin 2.kat balkonunu saran asmadaki üzümlerin yaşlı ev sahibi amca tarafından sürekli gözlenmesiydi. Aslında yaşamak ne kadar basit.

 

 Simi

Karşımızdaki rıhtımı komple boşaltıp, oraya ralli teknelerini alınca görsel şölen de keyif verdi. Burada malzeme satan birkaç dükkan var. Arka sokaklarda ise küçük butikler bulunuyor. Süpermarket benzeri bir yerden yüklüce içecek ve yiyecek alınca onlarda tüm alışverişimizi tekneye gönderdiler. Burada da nerden geldiğimiz soran polis, kendi ofisine gelmemize gerek görmedi. S/Y Lolita zaten buralarda bilinen ve tanınan bir marka!
25 Temmuz’da Simi’den ayrılarak Kos’a yöneldik. Telefonla aradığımız marina bizi geri çevirse de, eski limanda yer ayırabilmiştik. Knidos’u dönüp Kos’a yaklaşırken şeytan dürttü ve tekrar aradık. Gün içinde nöbet değişmiş ve yeni gelen kişinin bu rezervasyondan haberi bile yok. Yer yok demez mi? Yapacak fazla bir şey yok, sağa sola bakınacağız artık. Arada etrafı kollarken kale arkasındaki yük limanına bir yelkenlinin girdiğini fark ettim. Aynı şekilde oraya sokulup, usulca demir döşeyerek kıçtankara bağlandım. Burası aynı zamanda sahil güvenlik teknesinin de bağlandığı beton iskele, yani karşı karşıya bağlıyız. Şurası bir gerçek ki, onlarda bize bir şey söylemeyince biz de hiç oralı olmuyoruz. Ayrıca eski limanda yer bulamayan devasa Türk guletleri de mecburen buraya bağlandılar. Tabii arz-ı endam eden misafirlerinde beş karış surat, birkaç adım fazladan yürüyecekler ve makyajlı halleriyle toz toprak içinden geçecekler ya.
Ertesi gün öğleden evvel, Kos’tan ayrılarak Bodrum’a dümen tutuyoruz. Burada tekneyi kale önünde demirde bırakıp, botla Milta Marina’dan buralarda gerekli olan mavi kart edindik. Meğer bu kartın acısı sonra çıkacakmış. Geceyi Çökertme’de geçirmeye karar verdik. Burada daha önce yediğimiz bir deniz çipurasının fiyatıyla ilgili olumsuz anılarımız olsa da, fazla seçenek olmadığından Rosemary iskelesine tonoz alıp, yanaştık. Deniz de hava da güzel, koy da korunaklı. Bir ara bir civarına tekneyi iskeleye yapıştırınca makineye basıp, tonozu kasmak gerekti. Marşa bastığımda güm diye bir ses, makine çalışmıyor, biz ne oluyor gibi birbirimize baktık ve ben doğru motora bakmaya indim. Bir de ne göreyim, marş aküsü patlamış, üst kapak kırılmış.



Tatsız bir durum, burada aküyü nereden bulacağız. Üstelik ertesi gün arife, önümüz bayram. Derken aklıma Bodrum’daki can dostum Hasan geldi. Hemen aradım, durumu anlattım. Beni 15 dakika sonra ara dedi. Aradım ve kendilerini çalıştığı elektrikçinin numarasını verdi. Onu aradım, olayı anlattım ve akünün ölçülerini amperini vs. bildirdim. Kısa süre sonra “akü bizde mevcut, ama nasıl oraya gelecek?” diye sordu. Ben nasıl gider alırım diye Rosemary’nin sahibine sorduğumda kendilerine ait aracın Bodrum’da olduğunu ve alıp gelebileceğini söylemez mi? Dört ayak üzerine düşmek diye buna denir. Her şey yolunda gitti ve Zafer aküyü temin edip, araca teslim etti, 1 saat sonra akü garson çocukların elinde tekneye kondu. Akşam yerine takıp bağladım, bismillah marşa bastım saat gibi çalıştı makine. Herkesi arayıp rapor ettim ve tek tek teşekkür ettim.
Akşam yemekten sonra güzel bir uyku çekip sabah Çökertme’den ayrıldık.
Bir sonraki günü ve geceyi Pabuç Koyu’nda pırıl pırıl bir suda gündüz ve gece yüzerek geçirdikten sonra Bodrum’da kızımız Ceyda ile buluşup, onunla da Pabuç Koyu’nda güzel bir günü geride bıraktık. Akşam Bodrum marinaya yanaşmadan atık suyumuzu tarif edilemez bir bedelle marinada boşalttık ve yakıt aldık. Marinanın kendisi de zaten bence aşırı fiyatla bağlanılan bir durak olunca bir gecelik kazık yetti de arttı bile. Biraz daha kalsak 20 günlük tatil bütçesi burada 4-5 gün geçirmeye yetmeyecek!
Bayram esnasında dönüşümüz önce Leros/Xerokambos, Agatonisi ve ardından Pitagorio durağı ile Kuşadası Setur Marina’da noktalandı.

 
 Marketten alınan ahtapot kollarının sun-dried hale getirilmesi

Yolda Kalimnos Adası’nın bakir doğu sahilinde verdiğimiz bir mola esnasında bir Akya (Amberjack) sürüsünü hem çıplak gözle, hem de balık bulucuda izlemek keyifli bir anı olarak belleğimizdeki yerini aldı. Agatonisi’de talebi üzerine polise gerekli evrakları sunduk, bağlama paramızı ödedik ve Pitagorio’da çıkış işlemlerini tamamladık.
S/Y Lolita bir sene süreyle Kuşadası Setur Marina’da misafir olacak. Bizim için zor günler başlıyor, her gün gidip geldiğim teknemizden uzak kalacağız.  Hem Istanbul’da ihale sonrası başlayacak marina yenileme inşaatı, hem de üstesinden gelinemez bağlama ücretleri bu kararı zorunlu kılarken, tesellimiz teknenin daha temiz sularda salınacağı ve bizim de ara sıra kaçamaklarla bu yeni yerimize süratle alışacağımız beklentisi. Daha da önemlisi bundan sonraki seyirlerimizde Marmara dönüşü olmaması daha uzun tatillere işaret ediyor.
Genel olarak daha önceki seyirlerimizde olduğu gibi Rod Heikell’in Greek Waters Pilot kitabı bize yol boyunca rehberlik etti. Neredeyse yolun tamamında farklı tekniklerle balık tutmayı denesek de başarılı olamadık ve dekoratif bir süngerle geri dönüyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk teknemizin önce alınma ve sonra veda öyküsü

Önsöz / Intro